6 Mayıs 2015 Çarşamba

Hikmet ehli Buyurdu.


Câfer-i Sâdık Hz.leri buyurdu ki:
"Beş kimsenin sohbetinden, yani beş kimse ile beraber bulunmaktan sakın: Birincisi, yalan söyleyenden sakın. Çünkü ona daima aldanırsın. Sana iyilik yapayım derken, kötülük yapar. İkincisi, cimriden sakın. Üçüncüsü, ahmaktan yani aklı az olandan sakın. Çünkü en çok işine yarayacağı zaman, seni bırakır. Dördüncüsü, kötü kalpli kimseden sakın. Çünkü işi bozulunca, seni harcar. Beşincisi, fâsıktan yani günah işlemekten utanmayan kimseden sakın! Çünkü seni bir lokma ekmeğe satar."

Câfer-i Sâdık Hz.leri buyurdu ki:
"Din âlimleri fakihler, sultanların, devlet adamlarının kapısına gidip, onlara yaltaklanmadıkça peygamberlerin vekilleridir."

Câfer-i Sâdık Hz.leri buyurdu ki:
"Namaz, her takva sahibi için yakınlıktır. Hac, her güçsüzün cihadıdır. Bedenin zekâtı oruçtur. Amel, ibadet, hayırlı iş yapmadan karşılık bekleyen, yaysız ok atana benzer."

Câfer-i Sâdık hazretlerinin, oğlu Mûsâ Kâzım için olan nasihati pek meşhûrdur. Oğluna buyurdu ki:
"Ey oğlum, kendi rızkına râzı ol! Kendi rızkına râzı olan, kimseye muhtaç olmaz. Gözü başkasının malında olan, fakir olarak ölür. Allah-ü Teâlâ’nın taksim ettiği rızka râzı olmayan, O'nu kazâ ve kaderinde, dilediğini yaratmakta töhmet altında tutmuştur. Kendi kusurlarını küçük gören, başkasının kilerini büyütmüş olur. Her zaman kendi kusurlarını büyük gör. Başkasının gizli bir şeyini açığa vuranın, evindeki gizli şeyler herkesçe bilinir. Kardeşi için kuyu kazan, o kuyuya kendisi düşer. Ahmaklar arasında bulunan horlanır, âlimler arasında bulunan hürmet görür.
"Ey oğlum, insanlara kızmaktan çok sakın, yoksa sana da kızarlar. Boş iş ve söze karışmaktan sakın, sonra aşağılanırsın."
"Ey oğlum, lehinde veya aleyhinde de olsa, hakkı, doğruyu söyle! Böyle yaparsan herkes seninle istişare eder danışır, fikrini alır."
"Ey oğlum, arkadaşlık yaptığın, ziyaretine gittiğin kimse, iyi ahlâk sahibi olsun, kötü ahlâkı olanlarla arkadaşlık etme, onlarla görüşme! Çünkü onlar, suyu olmayan çöl, dalları yeşermeyen ağaç, ot bitmeyen topraktırlar."
"Ey oğlum, Allah-ü Teâlâ’nın kitabını okuyucu, iyilikleri emredici, kötülüğü nehyedici, sana gelmeyene sen gidici, seninle konuşmayanla konuşucu ol! İsteyene ver. Gıybetten, koğuculuktan sakın. Çünkü söz taşımak, insanların kalbinde düşmanlığı arttırır. İnsanların ayıplarını görme, insanların ayıplarını gören, onların hedefi olur."

Darendeli Muhammed Hilmi Efendi Buyurdu ki:
Cehennem yoluna düşüpte Cennet arzu eden kimsenin hâli, kuzeye gidip hacc-ı şerife gidiyorum diyenin hâline benzer.

Dâvûd-i Tâî' buyurdu ki:
Kim ki, Allah-ü Teâlâ’nın vaad ettiğinden korkarsa arzularına çabuk kavuşur. Kimin arzuları çoksa, ona bütün azaplar yakındır. Ey kardeşlerim, en büyük sermaye, Allah-ü Teâlâ’nın râzı olduğu bir iş ile meşgûl olmaktır. Kabirdekiler, kıyamet kopunca kabir azabı kalkacağı için, kıyametin çabuk gelmesini beklerler. Dünyadakiler ise; kabirdekilerin pişmanlıklarını bilmedikleri için hep günah işlerler. Hâlbuki onlar da ölünce, dünyada iken neden çok ibadet yapmadık, diyerek pişman olacaklar.

Dâvûd-i Tâî Hazretleri buyurdu ki:
Her nefs, dünyadan susuz olarak gidecektir. Ancak Allah-ü Teâlâ’yı zikreden kullar bundan müstesnadır.

Dâvûd-i Tâî Hazretleri buyurdu ki:
Dünyayı isteyenler, nefislerinin isteklerine karşı acelecidir. Dünya hesabıyla bedenlerini yorarlar. Hâlbuki dünyaya rağbet, dünya ve âhirette yorgunluktan başka bir şey değildir. Zâhidlik ise dünyada ve âhirette rahatlıktır. Öyle ise arslandan kaçar gibi dünyayı isteyen insanlardan kaçmalıdır."

Halife Me’mun şöyle demiştir:
“Arkadaş üç çeşittir:
Birincisi gıda gibidir. Zaruridir, ona her zaman ihtiyaç duyulur.
Diğeri ilaç gibidir. Gerektiği vakit ihtiyaç duyulur.
Üçüncüsü ise hastalık gibidir. Kendisine asla ihtiyaç duyulmaz.
Bu üçüncü tip kişilerle kul imtihan halindedir. O öyle biridir ki ne ünsiyet kurulur ne de ondan faydalanılır. Birincisi ise Allah Teâlâ tarafından kuluna ihsan edilen bir nimettir.”

Ebu Bekir Şibli hazretleri şöyle buyuruyor:
“Dört yüz kadar âlime hizmet ettim. Dört bin hadis ezberledim. Sonra yalnız bir tanesini seçip onunla amel ettim. Kurtuluşumun bu hadise bağlı olduğunu anladım. O hadis-i şerif de şudur:
“Ey insan! Dünya için orada kalacağın kadar çalış. Ahiret için de orada kalacağın kadar çalış. Allah için, O’na ihtiyacın kadar çalış. Cehenneme dayanacağın kadar da günah işle.”

İmam Gazali hazretlerinin “İhya”sında en çok haset edenler arasında hocalar da zikredilir. Akraba arasında, aynı sanat erbabı arasında, âlimler arasındaki haset sıradan insanlarınkinden çoktur.
Muhammed Diyaüddin (k.s) Hazretleri şöyle bildiriyor:
“Sen Allah için hizmet edip etmediğini anlamak istiyor musun? Senden daha derin bir âlim gelse, o konuştuğu zaman üzülür müsün, sevinir misin? O konuştuğunda ben sustum diye üzüldüysen senin ki hasettir. Eğer ben bu kimse kadar anlatamazdım, iyi ki geldi Ümmet-i Muhammed istifade etti dersen, bu Allah için hizmettir.”

Meşhur âlimlerimizden İmam Nevevi, Riyazü’s Salihîn adlı hadis derlemesinde tövbe için şunları söyler:
“Âlimler, günahın her çeşidinden tövbe etmek gerekir” demişlerdir. Eğer günah, kul ile Allah arasında olup kul haklarıyla ilgili değilse, bu günahtan tövbenin üç şartı vardır:
Birincisi, günahtan tamamen uzaklaşmak.
 İkincisi, günahı işlediğine pişmanlık duymak
Üçüncüsü de, bir daha tövbesinden dönmemeye kesin karar vermektir.
Bu üç şarttan biri bulunmazsa kişinin tövbesi sahih olmaz. Eğer günah kul hakkı ile ilgili olursa, ilk üç şartla birlikte, hak sahibinden helallik almak da gerekir. Eğer bu hak, mal ve benzeri bir şey ise sahibine geri verilir.

Cafer el-Murte’iş, Ebu’l-Hasan’ın etrafındakilerden birine şöyle nasihat ettiğini anlatırdı:
“Allah yolunda olup kendisinde bir hal bulunduğunu iddia eden, ama bu hali dinin sınırlarının dışına çıkaran kimseyi görürsen, ona yaklaşma. Baş olmayı ve yüceltilmeyi seven birini görürsen, ona yaklaşma. Halini dünya adamlarına şikâyet eden birini görürsen onunla arkadaş olma. İlmini yeterli gören birini görürsen onun cahil olduğundan kuşkulan. Bâtıni bir hali olduğunu iddia edip de üzerinde o halin zahirde bir delili bulunmayan bir adam görürsen ondan şüphe et. Nefsinden razı olan, ameline güvenen birini görürsen, anla ki o adam iki cihanda da mahrumdur.

Büyük âlim ve sufi İmam Rabbanî (k.s) Ramazan ayı için der ki:
“Ramazan ayı bütün hayır ve bereketleri kendinde toplamıştır. Sene içinde herhangi bir yolla kişiye ulaşan bütün bereket ve hayırlar, kıymeti büyük olan Ramazan ayının bereket deryasından bir damladır. Bu ayda sağlanan toparlanma hali, sene boyunca elde edilecek olan toparlanmanın sebebidir. Bu ayda düşülen dağınıklık hali ise, sene boyunca dağınıklığa yol açar.
Ramazan ayı, kendisinden hoşnut ve razı olduğu halde ayrılan kimseye ne mutlu!
Ramazan ayı, kendisine kızgın ve kendisinden memnun olmadığı halde ayrılan kimseye de yazıklar olsun. Çünkü o kimse, birçok bereket ve hayırdan mahrum kalmıştır.
Ramazan ayında Kur’an-ı Kerim’i hatmetmenin sünnet oluşu, bu ayın bütün kemalat ve bereketlere erişmeye vesile olmasındandır. Ramazan ayı ile Kur’an hatmini bir araya toplayan kimsenin, Ramazan ayının bereket ve hayırlarından mahrum kalmaması umulur.
Bu ayın gündüzlerinde bulunan bereket diğer aylarınkine benzemez. Gecelerinde bulunan hayırlar da başka ayların geceleri ile kıyas edilemez.”

Meşhur veli Sehl-i Tüsterî (k.s) Hazretleri’ne güzel ahlaktan sorduklarında, hazret şu cevabı verir:
-“Güzel ahlakın en alt derecesi eziyet ve sıkıntılara tahammül etmek, kendine yapılan kötülüğe karşılık vermemek, zulmeden kimseye karşı ise merhamet edip Allah-ü Teâlâ’dan onu bağışlamasını dilemek ve ona şefkatle muamele etmektir.”

Harama ve helale dikkat etmeyen kimseler ibadetlerinden manevi haz alamazlar. Böyle kimselerin ibadetleri sadece şekilden ibarettir.
Abdullah b. Ömer “Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan (zayıf düşüp) çöp gibi olsanız da haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibadetleri kabul etmez.” derken, İbrahim b. Ethem de “Kemale erenler, ancak midelerine gireni kontrol etmekle kemale erebilmişlerdir.” diyerek aynı gerçeğe vurgu yapmıştır.

Hasan Basri (r.a) bir ramazan günü, kahkaha ile gülen ve eğlenen bir grubun yanından geçerken durur ve onlara şu nasihatte bulunur:

“ Kuşkusuz Allah-ü Teâlâ Ramazan ayını kulları için, ibadet ederek birbirini geçecekleri bir yarış sahası olarak yaratmıştır. Bu ayda bir grup insan kulluk ederek öne geçer ve kurtuluşa erer. Bir grup insan da geri kalır ve kaybedenlerden olur. Boş işlerle uğraşanların hüsrana uğradığı, öne geçenlerin ise kurtuluşa erdiği böyle bir ayda boş işlerle oyalanarak eğlenen kimselere şaşılır.

0 comments :