Câfer-i
Sâdık Hz.leri buyurdu ki:
"Beş
kimsenin sohbetinden, yani beş kimse ile beraber bulunmaktan sakın: Birincisi,
yalan söyleyenden sakın. Çünkü ona daima aldanırsın. Sana iyilik yapayım
derken, kötülük yapar. İkincisi, cimriden sakın. Üçüncüsü, ahmaktan yani aklı
az olandan sakın. Çünkü en çok işine yarayacağı zaman, seni bırakır.
Dördüncüsü, kötü kalpli kimseden sakın. Çünkü işi bozulunca, seni harcar.
Beşincisi, fâsıktan yani günah işlemekten utanmayan kimseden sakın! Çünkü seni
bir lokma ekmeğe satar."
Câfer-i
Sâdık Hz.leri buyurdu ki:
"Din
âlimleri fakihler, sultanların, devlet adamlarının kapısına gidip, onlara
yaltaklanmadıkça peygamberlerin vekilleridir."
Câfer-i
Sâdık Hz.leri buyurdu ki:
"Namaz,
her takva sahibi için yakınlıktır. Hac, her güçsüzün cihadıdır. Bedenin zekâtı
oruçtur. Amel, ibadet, hayırlı iş yapmadan karşılık bekleyen, yaysız ok atana
benzer."
Câfer-i
Sâdık hazretlerinin, oğlu Mûsâ Kâzım için olan nasihati pek meşhûrdur. Oğluna
buyurdu ki:
"Ey
oğlum, kendi rızkına râzı ol! Kendi rızkına râzı olan, kimseye muhtaç olmaz.
Gözü başkasının malında olan, fakir olarak ölür. Allah-ü Teâlâ’nın taksim ettiği
rızka râzı olmayan, O'nu kazâ ve kaderinde, dilediğini yaratmakta töhmet
altında tutmuştur. Kendi kusurlarını küçük gören, başkasının kilerini büyütmüş
olur. Her zaman kendi kusurlarını büyük gör. Başkasının gizli bir şeyini açığa
vuranın, evindeki gizli şeyler herkesçe bilinir. Kardeşi için kuyu kazan, o
kuyuya kendisi düşer. Ahmaklar arasında bulunan horlanır, âlimler arasında
bulunan hürmet görür.
"Ey
oğlum, insanlara kızmaktan çok sakın, yoksa sana da kızarlar. Boş iş ve söze
karışmaktan sakın, sonra aşağılanırsın."
"Ey
oğlum, lehinde veya aleyhinde de olsa, hakkı, doğruyu söyle! Böyle yaparsan
herkes seninle istişare eder danışır, fikrini alır."
"Ey
oğlum, arkadaşlık yaptığın, ziyaretine gittiğin kimse, iyi ahlâk sahibi olsun,
kötü ahlâkı olanlarla arkadaşlık etme, onlarla görüşme! Çünkü onlar, suyu
olmayan çöl, dalları yeşermeyen ağaç, ot bitmeyen topraktırlar."
"Ey
oğlum, Allah-ü Teâlâ’nın kitabını okuyucu, iyilikleri emredici, kötülüğü
nehyedici, sana gelmeyene sen gidici, seninle konuşmayanla konuşucu ol!
İsteyene ver. Gıybetten, koğuculuktan sakın. Çünkü söz taşımak, insanların
kalbinde düşmanlığı arttırır. İnsanların ayıplarını görme, insanların
ayıplarını gören, onların hedefi olur."
Darendeli
Muhammed Hilmi Efendi Buyurdu ki:
Cehennem
yoluna düşüpte Cennet arzu eden kimsenin hâli, kuzeye gidip hacc-ı şerife
gidiyorum diyenin hâline benzer.
Dâvûd-i Tâî'
buyurdu ki:
Kim ki,
Allah-ü Teâlâ’nın vaad ettiğinden korkarsa arzularına çabuk kavuşur. Kimin
arzuları çoksa, ona bütün azaplar yakındır. Ey kardeşlerim, en büyük sermaye,
Allah-ü Teâlâ’nın râzı olduğu bir iş ile meşgûl olmaktır. Kabirdekiler, kıyamet
kopunca kabir azabı kalkacağı için, kıyametin çabuk gelmesini beklerler.
Dünyadakiler ise; kabirdekilerin pişmanlıklarını bilmedikleri için hep günah
işlerler. Hâlbuki onlar da ölünce, dünyada iken neden çok ibadet yapmadık,
diyerek pişman olacaklar.
Dâvûd-i Tâî
Hazretleri buyurdu ki:
Her nefs,
dünyadan susuz olarak gidecektir. Ancak Allah-ü Teâlâ’yı zikreden kullar bundan
müstesnadır.
Dâvûd-i Tâî
Hazretleri buyurdu ki:
Dünyayı
isteyenler, nefislerinin isteklerine karşı acelecidir. Dünya hesabıyla
bedenlerini yorarlar. Hâlbuki dünyaya rağbet, dünya ve âhirette yorgunluktan
başka bir şey değildir. Zâhidlik ise dünyada ve âhirette rahatlıktır. Öyle ise
arslandan kaçar gibi dünyayı isteyen insanlardan kaçmalıdır."
Halife
Me’mun şöyle demiştir:
“Arkadaş üç
çeşittir:
Birincisi
gıda gibidir. Zaruridir, ona her zaman ihtiyaç duyulur.
Diğeri ilaç
gibidir. Gerektiği vakit ihtiyaç duyulur.
Üçüncüsü ise
hastalık gibidir. Kendisine asla ihtiyaç duyulmaz.
Bu üçüncü
tip kişilerle kul imtihan halindedir. O öyle biridir ki ne ünsiyet kurulur ne
de ondan faydalanılır. Birincisi ise Allah Teâlâ tarafından kuluna ihsan edilen
bir nimettir.”
Ebu Bekir
Şibli hazretleri şöyle buyuruyor:
“Dört yüz
kadar âlime hizmet ettim. Dört bin hadis ezberledim. Sonra yalnız bir tanesini
seçip onunla amel ettim. Kurtuluşumun bu hadise bağlı olduğunu anladım. O
hadis-i şerif de şudur:
“Ey insan!
Dünya için orada kalacağın kadar çalış. Ahiret için de orada kalacağın kadar
çalış. Allah için, O’na ihtiyacın kadar çalış. Cehenneme dayanacağın kadar da
günah işle.”
İmam Gazali
hazretlerinin “İhya”sında en çok haset edenler arasında hocalar da zikredilir.
Akraba arasında, aynı sanat erbabı arasında, âlimler arasındaki haset sıradan
insanlarınkinden çoktur.
Muhammed
Diyaüddin (k.s) Hazretleri şöyle bildiriyor:
“Sen Allah
için hizmet edip etmediğini anlamak istiyor musun? Senden daha derin bir âlim
gelse, o konuştuğu zaman üzülür müsün, sevinir misin? O konuştuğunda ben sustum
diye üzüldüysen senin ki hasettir. Eğer ben bu kimse kadar anlatamazdım, iyi ki
geldi Ümmet-i Muhammed istifade etti dersen, bu Allah için hizmettir.”
Meşhur
âlimlerimizden İmam Nevevi, Riyazü’s Salihîn adlı hadis derlemesinde tövbe için
şunları söyler:
“Âlimler,
günahın her çeşidinden tövbe etmek gerekir” demişlerdir. Eğer günah, kul ile
Allah arasında olup kul haklarıyla ilgili değilse, bu günahtan tövbenin üç
şartı vardır:
Birincisi,
günahtan tamamen uzaklaşmak.
İkincisi, günahı işlediğine pişmanlık duymak
Üçüncüsü de,
bir daha tövbesinden dönmemeye kesin karar vermektir.
Bu üç
şarttan biri bulunmazsa kişinin tövbesi sahih olmaz. Eğer günah kul hakkı ile
ilgili olursa, ilk üç şartla birlikte, hak sahibinden helallik almak da
gerekir. Eğer bu hak, mal ve benzeri bir şey ise sahibine geri verilir.
Cafer
el-Murte’iş, Ebu’l-Hasan’ın etrafındakilerden birine şöyle nasihat ettiğini
anlatırdı:
“Allah
yolunda olup kendisinde bir hal bulunduğunu iddia eden, ama bu hali dinin
sınırlarının dışına çıkaran kimseyi görürsen, ona yaklaşma. Baş olmayı ve
yüceltilmeyi seven birini görürsen, ona yaklaşma. Halini dünya adamlarına
şikâyet eden birini görürsen onunla arkadaş olma. İlmini yeterli gören birini
görürsen onun cahil olduğundan kuşkulan. Bâtıni bir hali olduğunu iddia edip de
üzerinde o halin zahirde bir delili bulunmayan bir adam görürsen ondan şüphe
et. Nefsinden razı olan, ameline güvenen birini görürsen, anla ki o adam iki
cihanda da mahrumdur.
Büyük âlim
ve sufi İmam Rabbanî (k.s) Ramazan ayı için der ki:
“Ramazan ayı
bütün hayır ve bereketleri kendinde toplamıştır. Sene içinde herhangi bir yolla
kişiye ulaşan bütün bereket ve hayırlar, kıymeti büyük olan Ramazan ayının
bereket deryasından bir damladır. Bu ayda sağlanan toparlanma hali, sene
boyunca elde edilecek olan toparlanmanın sebebidir. Bu ayda düşülen dağınıklık
hali ise, sene boyunca dağınıklığa yol açar.
Ramazan ayı,
kendisinden hoşnut ve razı olduğu halde ayrılan kimseye ne mutlu!
Ramazan ayı,
kendisine kızgın ve kendisinden memnun olmadığı halde ayrılan kimseye de
yazıklar olsun. Çünkü o kimse, birçok bereket ve hayırdan mahrum kalmıştır.
Ramazan
ayında Kur’an-ı Kerim’i hatmetmenin sünnet oluşu, bu ayın bütün kemalat ve
bereketlere erişmeye vesile olmasındandır. Ramazan ayı ile Kur’an hatmini bir
araya toplayan kimsenin, Ramazan ayının bereket ve hayırlarından mahrum
kalmaması umulur.
Bu ayın gündüzlerinde
bulunan bereket diğer aylarınkine benzemez. Gecelerinde bulunan hayırlar da
başka ayların geceleri ile kıyas edilemez.”
Meşhur veli
Sehl-i Tüsterî (k.s) Hazretleri’ne güzel ahlaktan sorduklarında, hazret şu
cevabı verir:
-“Güzel
ahlakın en alt derecesi eziyet ve sıkıntılara tahammül etmek, kendine yapılan
kötülüğe karşılık vermemek, zulmeden kimseye karşı ise merhamet edip Allah-ü
Teâlâ’dan onu bağışlamasını dilemek ve ona şefkatle muamele etmektir.”
Harama ve
helale dikkat etmeyen kimseler ibadetlerinden manevi haz alamazlar. Böyle
kimselerin ibadetleri sadece şekilden ibarettir.
Abdullah b.
Ömer “Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan (zayıf düşüp) çöp gibi olsanız
da haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibadetleri kabul etmez.”
derken, İbrahim b. Ethem de “Kemale erenler, ancak midelerine gireni kontrol
etmekle kemale erebilmişlerdir.” diyerek aynı gerçeğe vurgu yapmıştır.
Hasan Basri
(r.a) bir ramazan günü, kahkaha ile gülen ve eğlenen bir grubun yanından
geçerken durur ve onlara şu nasihatte bulunur:
“ Kuşkusuz
Allah-ü Teâlâ Ramazan ayını kulları için, ibadet ederek birbirini geçecekleri
bir yarış sahası olarak yaratmıştır. Bu ayda bir grup insan kulluk ederek öne
geçer ve kurtuluşa erer. Bir grup insan da geri kalır ve kaybedenlerden olur.
Boş işlerle uğraşanların hüsrana uğradığı, öne geçenlerin ise kurtuluşa erdiği
böyle bir ayda boş işlerle oyalanarak eğlenen kimselere şaşılır.
0 comments :
Yorum Gönder