8 Mayıs 2020 Cuma

Sıratı Müstakim


İstikamet; doğruluk, dürüstlük, her işte itidal/denge üzere olmak; adalet ve doğruluktan ayrılmamak, yasaklardan sakınmak,  İslam’ın doğru yolu üzerinde yürümek demektir. İstikamet üzere olmak doğruluğu, kararlılığı ve devamlılığı gerektirir. Dürüstlükten, azimden ve devamlılıktan mahrum bir fert istikametten sapmış demektir. 
Sırat-ı müstakime girmek önemli bir tercih ve büyük bir iştir. Ancak Müslüman olmak ve İslam’ın dosdoğru yoluna girmek sadece bir başlangıçtır, sonuç değildir. Asıl mesele istikameti bozmadan, sağa-sola sapmadan, yolunu şaşırmadan istikamet üzere yaşamak ve sonucu da bu hal üzere bağlamaktır. Zira başlangıçta bu mübarek yola girenlerden pek çoğu yolculuk esnasında farklı yollara sapmaktan kendilerini kurtaramamışlardır. Belki bu sebeptendir ki; Allah (c.c.) ve Rasûl’u (s.a.v.) bize şu duaları talim ettiriyor:
“Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla; şüphesiz Sen sonsuz bağışta bulunansın.”1
“Ey kalpleri evirip çeviren, kalplerimizi dinin üzerinde sabit kıl!”2
Ve yine bu nedenle olsa gerek, Yüce Allah (c.c.) müminlere ne yapıp edip İslam üzere can vermeyi öğütlüyor.
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.”3 
Cenâb-ı Hakk’ın bu öğüdünü, Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. Yakup (a.s.) bir vasiyete dönüştürmüşlerdi. 
“İbrahim, bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: ‘Oğullarım! Allah, sizin için bu dini (İslam’ı) seçti. Siz de ancak Müslümanlar olarak ölün’ dedi.”4
Bu durumda insan düşünmeden edemiyor tabi… 
Acaba bizlerin kaçta kaçı evlatlarımıza böyle bir nasihatte ve vasiyette bulunuyoruz?!
İstikametten Saptıran Faktörler
Müslüman olarak can vermenin bir garantisi yoktur. Belki bunun tek garantisi; kişinin, şartlar ne olursa olsun yolunu değiştirmemesi ve istikametini bozmadan İslam üzere yaşamaya devam etmesidir. Şüphesiz bu başarılması kolay olmayan işlerdendir. Zira her adım başına oturmuş kötü yol davetçileri, var güçleriyle sizi saptırmaya uğraşırlar. Başta şeytan, şeytanlaşmış insanlar, nefsin kötü arzuları, dünyaya aşırı bağlılık, mal ve evlatların verdiği meşguliyet, bela ve musibetlerin dayanılmaz baskısı... Bütün bu ve benzeri faktörler tarih boyunca nice insanları ve toplumları sırat-ı müstakimden saptırmış, batıl ve şeytanî din ve ideolojilerin karanlıklarına mahkûm etmiştir. Rabb’imiz Kur’an-ı Kerim’inde bu saptırıcı faktörlere sıklıkla dikkat çekmiştir. İşte onlardan bazıları:
Mal ve Evlatların Verdiği Meşguliyet: “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.”5
Nimetlerden Eksiltme: “İnsan ise; Rabb’i onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde; ‘Rabb’im bana ikram etti’ der. Ama onu deneyip rızkını daraltınca da; ‘Rabb’im beni aşağıladı’ der.”6
Şeytan: “Şeytan dedi ki: ‘(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım. Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.’”7
İstikameti Korumanın Yolları
1. Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’ye Bağlılık: Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’ye bağlı olmayan, Kur’an-ı Kerim’e sımsıkı yapışmayan, Sünnet-i Seniyye’ye göre yaşamayan bir fert istikameti muhafaza edemez. Bir o yana, bir bu yana savrulup durur. Orta/mutedil/dengeli yoldan sapar, ifrat veya tefrit batağına saplanır. O nedenle Rabb’imiz Kur’an-ı Kerim’e sımsıkı sarılmayı öğütler.
2. Cemaatten Ayrılmamak ve Sadıklarla Birlikte Olmak: Bu husus; “Cemaat’ten ayrılmayın, ayrılıktan sakının. Şüphesiz şeytan tek başına kalanlarla birliktedir, iki kişiden ise uzaktır. Kim Cennet’in ortasını isterse Cemaat’e yapışsın”; “Cemaatten ayrılmayın, zira sürüden ayrılanı kurt kapar.” anlamındaki hadis-i şeriflerde açıkça görülür.8 
Mümin ancak sadık dostların himayesinde ve onlarla el ele gönül gönüle verdiğinde istikametini koruyabilir. Haramların ve günahların alabildiğine yaygınlaştığı, haramilerin her köşe başını tutuğu, şer güçlerin palazlandıkça palazlandığı bir vasatta ferdiyetçi bir hayat tarzını seçenler küfür ve fısk canavarına kolayca yem oluverirler.
3. Daima Teyakkuz Halinde Olmak: Müslüman, sürekli uyanık ve tetikte olmalıdır. Bir anlık gevşeklik, duyarsızlık ve rehavet onun ayağını kaydırabilir. Unutmamak gerekir ki, ne şeytan nede onun sadık askerleri asla uyumaz ve kötülükten geri durmazlar. 
4. Sabır ve Sebatı Kuşanmak: Bir ayet-i kerimede: “Sana vahyedilene uy; Allah hükmünü verene kadar sabret. O, hüküm verenlerin en iyisidir.”9 başka bir ayet-i kerimede: “Ey Peygamber! Allah’a karşı gelmekten sakın. Kâfirlere ve münafıklara itaat etme Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Rabb’inden sana vahyolunana uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”10 buyrulmaktadır. Bu ve benzeri ayet-i kerimeler; Rasûlullah’ı (s.a.v.) ve onun şahsında bütün müminleri istikamet üzere devam etmeye ve bu konuda kararlı olmaya davet ediyor. Hal böyle olunca, sabır ve sebat gömleğini giymeyenlerin istikamet üzere kalması da mümkün değildir. 
Müslüman, ancak zorluklar ve imtihanın ağırlığı karşısında sabır ve sebat silahına sarılarak istikametini koruyabilir. Varlıkta, genişlikte, sağlıkta ve nimetler içindeyken istikamet üzere olan nicelerinin; mallardan ve canlardan eksildiğinde, darlıkta, hastalıkta ve mahrumiyet hallerinde hem ökçeleri üzerinde gerisin geri döndükleri az rastlanır işlerden değildir.
5. Allah’ı (c.c.) Çokça Zikretmek: Müminin Rabb’iyle bağlarını son derece kuvvetli tutmalıdır ki; gücüne güç katsın, şeytanî ve tağutî güçler karşısında yılmasın, yıkılmasın, geri adım atmasın. Bunun yolu da, Rabb’ini çokça anmaktan ve sabah akşam O’nu tesbih etmekten geçer. 
“Ey iman edenler! (Savaş için) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.”11
İstikametini Bozmayanlar Erler
Bilindiği üzere, Fatiha Sûresi’nde geçen sırat-ı müstakim/dosdoğru yol, İslam yoludur.  Bu yolda yürüyenler Allah’ın (c.c.) kendilerine nimetler verdiği kimselerdir. Bu kimseler Nisâ Sûresi 69. ayet-i kerimesinde zikredilen; peygamberler, sadıklar/doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerdir... Aynı sûrede geçen ‘mağdûb’ ve ‘dâllîn’ ise; İslam’ın yolundan sapmışların yollarıdır. Bunlar, istikametlerini bozduklarından dolayı Allah (c.c.) azabına ve gazabına uğramış bedbaht kimselerdir ki; İslam’dan gayrı yol arayan bütün din ve ideolojilerin müntesipleri bu zümreye dâhildirler.
Kur’an-ı Kerim, insanı istikametten saptırmak ve dosdoğru yoldan ayırmak için uğraşan bütün şer güçlere rağmen; istikametini bozmayan erlerden övgüyle bahsediyor. İşte onlardan bazıları:
“Bunları ne ticaret ve ne de alışveriş Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten
alıkoyar. Bunlar, gönüllerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar.”12 
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.”13
İşte; şeytanın, nefsin, tağutların, müstekbirlerin ve bütün şeytanî güçlerin amansız saldırı ve sinsi tuzaklarına karşılık istikametlerini bozmayan böylesi yiğitlere Rahman’ın müjdesi:
“Doğrusu, ‘Rabb’imiz Allah’tır’ deyip, sonra da dosdoğru gidenlere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.”14
Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan Cennetle sevinin!”15
İstikameti muhafaza etmek hakkında Rasûlullah’tan (s.a.v.) gelen şu rivayetler, istikamet üzere yaşamanın ve istikametini bozmadan Rabb’ine doğru yürümenin mümin için biricik hedef olması gerektiğini bir kez daha göz önüne seriyor:
“Ya Rasûlullah, İslam hakkında bana öyle bir söz söyle ki, onu senden sonra hiçbir kimseye sormayayım” diye soran Süfyan bin Abdullah Es-Sakafi’ye Rasûlullah (s.a.v.) şöyle cevap verdi: “Allah’a iman ettim de, ondan sonra dosdoğru ol!”16

0 comments :