"Hızır Dede Hazretleri¸ Somuncu
Baba Hazretleri'nin talebesi¸ Hacı Bayram-ı Velî'nin halifesi¸ Üftade
Hazretleri'nin mürşididir."
Yalancı dünyaya aldanma ya hu
Bu dernek dağılır¸ divan eğlenmez
Somuncu Baba Hazretleri tüm dünyayı
etkileyen önemli simalar yetiştirmiştir. Bu makalemizde Hazreti tanımak¸ idrak
edebilmek için tesirlerinin boyutunu anlayabilmek doğrultusunda deryadan
damlalar mesabesinde Hızır Dede Hazretleri¸ Üfdade Hazretleri¸ Aziz Mahmud
Hüdaî Hazretleri¸ Akbıyık Sultan¸ Bahaeddin Bin Lütfullah Hazretleri hakkında
kesitleri izaha çalışacağız.
Hızır Dede Hazretleri
Somuncu Baba Hazretleri'nin talebesi¸
Hacı Bayram-ı Velî'nin halifesi¸ Üftade Hazretleri'nin mürşididir. Milhaliç
Karacabey kasabasında çobanlık yaparken soğuktan ayak ve bacakları tutulmuş¸
hastalığa yakalanmıştır. Hastalığı nedeni ile sakat kalıp çobanlığı
bırakmıştır. Daha sonra Bursa'ya Somuncu Baba Hazretleri ile görüşmeye gelmiş¸
kendi hâlinde sükûnetli bir hayat yaşayan veli bir zattır. Burada sohbet
halkasına dâhil olmuş¸ Hacı Bayram-ı Velî¸ Emir Sultan ve Akbıyık Sultan ile de
tanışmıştır. Hızır Dede Ulu Camii'ndeki eski minare yanında münzevi bir hayat
geçirmeye başladığı zamanlarda Üftade Hazretleri ile tanışıp¸ onu müridliğe
kabul etmiştir. Üftade Hazretleri sekiz sene gibi bir zaman onun yanında kalıp
ona müritlik yapıp¸ onun hizmetinde bulunmuştur. Üftade Hazretleri'nin üzerinde
büyük emeği ve etkisi vardır. Üftade Hazretleri ise Aziz Mahmut Hüdaî'yi
yetiştirmiştir. Bu şekilde silsileyi hatırlayacak olursak hem Şeyh Hamid-i Veli
Hazretleri'nin tüm veliler üzerindeki tesirini hem de Osmanlı hükümdarları
üzerindeki etkilerini görmüş oluruz.
Ulu Camii'ndeki şadırvanın batı
tarafındaki ayak ile dış kapı arasındaki paye üzerinde asılı levhada Ulu
Camii'ni metheden Arapça beyti kendisi yazmıştır. Beyit şöyledir.
Ya cami-ül kebir veya mecma-ül kibar
Tuba limen yezurüke fil-leyli
vennehar
Manası :‘Ey Ulu Camii! (Uluları
toplayan) veya uluların toplandığı yer! Seni gece ve gündüz ziyaret edenlere
müjdeler olsun"
Üftade Hazretleri
Bir gün rüyada Seyyid Emir Buharî
Hazretleri'ni gördü. "Bizim câmide vaaz ve nasihat eyle." emri
üzerine¸ sabahleyin Emir Buharî Camii'nde vaaz ve nasihate başladı. Vakitlerini
hep ibadetle geçiren tasavvuf büyüklerinin yolunda bulunmayı ve bir velinin
yanında yetişmeyi çok isteyen Muhammed Üftade¸ bir gün Karacabeyli Hızır Dede
isminde bir velinin Bursa'ya geldiğini ve Ulu Camii'nin yanında ikamet ettiğini
öğrendi. Huzuruna vararak¸ talebesi olmak istediğini bildirdi. Hızır Dede onu
talebeliğe kabul ederek¸ yetiştirmeye başladı. Üftade Hazretleri Şeyh Hamid-i
Veli Hazretleri'nin meşhur Bursa Ulu Camii'ndeki hutbesi sırasında bu camide
müezzinlik görevini yapıyordu. Muhammed Üftade¸ Hızır Dede'nin terbiyesinde
sekiz yıl canla başla çalıştı. Her nefes alıp vermesinde Allahu Teâlâ'ya hamd
eder¸ Cenâb-ı Hakk'ı¸ bir an olsun hatırından çıkarmazdı. Lüzumsuz hiç
konuşmaz¸ konuştuğu zaman da hikmetler saçar¸ dinleyenlerin her biri¸
kabiliyeti kadar istifade ederdi. Onun bu konuşmalarını talebesi Aziz Mahmud
Hüdâî¸ "Vâkı'ât" adlı eserinde topladı.
Üçüncü Murad'ın Şaşkınlığı
Osmanlı sultanı Üçüncü Murad Han ile
Üftade Hazretleri¸ bir gün sohbet ediyorlardı. Bir ara Üftade Hazretleri¸
görünüşte lüzumsuz birtakım el kol hareketleri yapmaya başladı. Mübarek yüzünün
rengi¸ hâlden hâle giriyordu. Sonra eliyle bir yer sıvarmış gibi yapmaya
başladı. Padişah aniden yapılan bu hareketlere önce bir mânâ veremedi. Sonra
Üftade'nin elinin siyahlaştığını görünce; "Efendi Hazretleri! Niçin böyle
hareketler yapmaya başladınız! Elinizin siyahlaşmasına sebep nedir?" diye
sordu. O da: "Sultanım! Tebaanızdan bir balıkçı tayfası Karadeniz'in
sularında balık tutuyorlardı. Tekneleri su alacak şekilde delindi. Bizden
yardım istediler. Biz de imdatlarına yetişerek¸ teknelerinin deliğini tamir
ettik. Bu sebeple elimiz karardı. Elhamdülillah Müslümanların boğulmaktan
kurtulmasına vesile olduk." buyurdu.
Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri
Aziz Mahmud Hüdaî¸ Molla Fenarî
Camii'nin doğu tarafındaki sokağa geldiğinde atının ayakları kayalara saplandı¸
atını hiç hareket ettiremedi. Bunun üzerine atından indi yola yürüyerek devam
etti. Dergâhın önüne geldiğinde bahçede çalışan birini gördü. Ona "Ben
Bursa Kadısı Mahmud'um Şeyh Üftade'yi görmek istiyorum. Çabuk geldiğimi haber
ver." dedi. Çalışan kişi Üftade Hazretleri'ydi. Başını kaldırarak
"Yazıklar olsun ey Kadı Efendi¸ herhalde yanlış yere geldiniz. Burası
yokluk kapısıdır. Hâlbuki sen varlık sahibisin. Bu hâlde ikimizin bir araya
gelmesi mümkün mü? Senin malın¸ mülkün¸ ilmin¸ şanın ve dünyan var. Bizim
Allahu Teâlâ'dan başka kimsemiz yok. Atın bile gelmek istemeyip ayakları
kayalara saplanmadı mı?" buyurdu. Bu durum Aziz Mahmud Hüdaî'ye çok tesir
etti¸ ağlayarak "Her şeyimi mübarek kapınızın eşiğinde terk ettim¸ tek dileğim
talebeniz olabilmektir. Her ne emrederseniz yapmaya hazırım." dedi. Bu
sözler üzerine Üftade Hazretleri şunları söyledi. "Ey Bursa Kadısı¸
kadılığı bırakacak bu sırmalı kaftanla Bursa sokaklarında ciğer satacaksın. Her
gün de dergâha üç ciğer getireceksin." Bunları kabul eden Aziz Mahmud
Hüdaî kadılığı bıraktı. Bursa sokaklarında ciğer sattı. Tüm Bursa halkı
kendisiyle alay etti¸ aşağıladı. Bu kadı delirmiş¸ aklını oynatmış¸ dediler. O
bunlara hiç aldırmadı. Her akşam dergâha geldiğinde ise olan olayları hocasına
anlattı. Üftade Hazretleri talebesinin nefsini tam kırması için kendisini
dergâhın tuvaletlerini temizlemekle görevlendirdi. Temizlik yaparken yeni
Kadı'nın Bursa'ya geldiğini duydu. Fakat nefsinin kendisini aldatmasına izin
vermedi. Üftade Hazretleri'ne verdiği sözü hatırlayarak görevine devam etti.
Hatta nefsini tahkir için elindeki süpürgeyi bırakarak taşları sakalıyla
süpürmeye başladı. Bu sırada Şeyhi Üftade Hazretleri kapıdan göründü
"Mahmud¸ evladım sakal mübarek şeydir¸ onunla böyle iş yapılmaz. Maksat
sana bu mertebeyi atlatmaktı." buyurarak kendisini alıp dergâha gitti.
Böylece kendisi de her an hocasının kendisiyle beraber olduğunu anladı ve
günden güne yol aldı¸ mertebesi yükseldi.
Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri
Aziz Mahmut Hüdaî Hazretleri
Trakya'da bir müddet kaldıktan sonra Şeyhülislam Hoca Sadettin Efendi'nin
vasıtasıyla İstanbul'a geldi. Küçük Ayasofya Cami Tekkesi'nde hocalık yaptı.
Burada talebelere hadis¸ fıkıh¸ tefsir dersleri verdi. Bu sırada Üsküdar'da bir
yer satın aldı. Buraya dergâhını inşa etti. Yüzlerce talebe yetiştirdi. Buradan
tüm insanlara yardımcı oluyor¸ hasta kalplere şifa dağıtıyordu. Tüm İstanbul
halkı kendisine hürmet ediyor¸ devrin padişahları da hürmette¸ tazimde kusur
etmiyorlardı.
Aziz Mahmut Hüdaî Hazretleri III.
Murat¸ III. Mehmet¸ I. Ahmet¸ II. Osman¸ IV. Murat'a nasihatlerde bulunmuş¸
hatta IV. Murat Han'a saltanat kılıcını kuşatmıştır. Aziz Mahmut Hüdaî
Hazretleri 1595 yılındaki Tebriz Seferi'ne Ferhat Paşa ile katılmıştır. Zaman zaman
da padişahların davetlisi olarak saraya gidip onlarla sohbet etmiş¸ onları
yönlendirmiş ve müşküllerini çözümlemiştir. Sarayın önde gelen bazı isimleri
ise kendine bağlanmıştır. Bunlar; Sadrazam Halil Paşa¸ Dilaver Paşa¸
Şeyhülislam Hoca Sadedin¸ Şeyhülislam Hocazade Esad¸ Okçuzade Mehmet¸ İbrahim
Ağa ve Nevizade Atâyi'dir. Bu şekilde sarayla da bağlantılı olan Hüdaî Dergâhı
İstanbul'un en önemli kültür merkezlerinden biri hâline gelmiştir.
Akbıyık Sultan
İkinci Murad Han ve Fatih Sultan
Mehmed devrinde yaşayan büyük velilerdendir. Asıl adı Ahmed Şemseddin'dir. Şeyh
Hamid-i Veli Hazretleri'nin sohbetinde yetişmiştir. Sonra Hacı Bayram-ı Velî'ye
intisap etmiş¸ Onun feyz ve bereketi ile kemâle erişmiştir. Akbıyık Sultan bir
taraftan büyük velilerin sohbeti ile bereketlenirken diğer taraftan İkinci
Murad Han'ın Haçlılar ve diğer din düşmanlarına karşı giriştiği cihad
hareketine de katıldı. Giriştiği seferlerde¸ Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri'nin
diğer talebeleri ile birlikte büyük kahramanlıklar gösterdi. Böylece
Osmanlıların Rumeli'deki yayılmasında önemli hizmetler de bulundu. Bu gazâlarda
gösterdiği başarılardan birinin sonunda İkinci Murad Han tarafından Yenişehir
köylerinden bir tanesi kendisine temlik edildi.
İlâ-yı Kelimetullah Fikrinin
Yayılması
İslâm'a hizmet etmek¸ İslâmiyet'i
yayma aşkı Akbıyık Sultan'da hiç sönmeden için için alevlendi. 1444'te Varna'da
Haçlı sürüleri perişan edilirken o¸ manevî liderlerin en önündeydi. Varna
Zaferi öncesi askerlerle görüşüyor¸ dualar yapıyor¸ Osmanlı askerinin moral ve
motivasyonunu güçlendiriyordu. Yapılan savaşta Balkanlarda Haçlı İttifakı zor
duruma düşüyor¸ Osmanlı zafer kazanıyordu. 1448'de İkinci Kosova Zaferi'nin
kazanılması ile de Balkanlarda kesin Osmanlı hâkimiyeti sağlanmış oluyordu.
Böylece Allah dostlarının duaları tezahür ediyor İslâm askerleri zaferden
zafere koşuyor¸ İlâ-yı kelimetullah düşüncesi tüm coğrafyalara yayılıyordu.
Nisan 1453; Osmanlı Ordusu son defa
İstanbul önlerinde göründü. Peygamber Efendimiz'in fetih müjdesi gerçekleşmek
üzeredir. Molla Hüsrev¸ Molla Güranî¸ Akşemseddin ve Akbıyık Sultan gibi gönül
erenleri ordunun en ön safında yer alıyorlardı. Akbıyık Sultan¸ Akşemseddin
Hazretleri ile beraber Fatih Sultan Mehmed Han'ın yanında bulunuyor ve devamlı
askeri teşcî edip coşturuyor¸ dua ve sözleri ile onları gayrete getiriyordu.
Fatih Sultan Mehmed Han fetihten sonra İstanbul'da yaptırdığı camilere bu gazi
şeyhlerin isimlerini verdi. Akbıyık Sultan adına da Cankurtaran civarında bir
cami yaptırdı. Akbıyık Sultan ömrünün son yıllarını Bursa'da talebe
yetiştirmek¸ zikir¸ tâat ve ibadetle meşgul olmak ve yine fakir fukaraya
yardımda bulunmak suretiyle geçirdi. İstanbul'da bir¸ Bursa'da iki mahalle ve
dergâh ile camisi Akbıyık Sultan'ın adı ile anılmaktadır. Kabri¸ Bursa'da
Akbıyık Mahallesi¸ Akbıyık Çıkmazı'nda yaptırmış olduğu dergâhının yanındaki
türbededir.
Bahaeddin bin Lütfullah
Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri'nin
talebesi Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri'nin önde gelen halifelerindendir. Bu
sebeple Bahaeddin bin Lütfullah¸ daha küçük yaşta iken o yüce velinin elini
öpmek ve duasına kavuşmak şerefine nail oldu. Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri
tacını bu halifesine hediye etti. O bu tacı ömrünün sonuna kadar başından
çıkarmadı ve eriştiği dereceleri hep mürşidinin tasarrufu bereketi onun himmet
ve nazarlarıyla yükseldi.
İlminin çokluğu ile beraber¸ fazilet
ve güzel hâllerde de çok üstün idi. Vakitlerinin çoğunu ilim ve ibadetle
geçirirdi. İlimde çok yükselip¸ insanlara faydalı olacak¸ ders verecek hâle
gelince¸ Balıkesir Medresesi'ne müderris oldu. Sonra Bursa'da Yıldırım Bayezid
Han Medresesi'nde görevli iken¸ Fatih Sultan Mehmed Han tarafından İstanbul'da
yaptırılan Sahn-ı Seman Medreselerinden birine tayin edildi. Bir zaman sonra¸
kendisini sırf ibadet ve tâata vermek¸ başka hiçbir şeyle meşgul olmamak
istedi. Bunun için müderrislik vazifesini bırakıp¸ Balıkesir'e yerleşti.
Münzevî bir hayat yaşamaya başladı. Sultan İkinci Bayezid Han¸ Edirne'de büyük
ve mükemmel bir medrese yaptırınca¸ buraya¸ ilk müderris olarak bizzat
Bahaeddin bin Lütfullah'ı tayin etti. Böylece bu kıymetli vazifeye tekrar
başladı. Bahaeddin Hazretleri 1490 senesinde vefatına kadar bu görevde kaldı.
Pek çok talebe yetiştirdi. İnsanlar ondan çok istifade ettiler.
Vefâtı üzerine şu târih düşürüldü:
Asrın âlimi Behâeddîn'i kaybettik Rabbim ona rahmet et diye târih dedik.
Bibliyografya
Bursalı Mehmet Tahir¸ Osmanlı
Müellifleri; C.1¸ ( Haz: A.Fikri Yavuz¸ İsmail Özen)¸ İstanbul 2000.
Hoca Sadettin Efendi¸ Tâcü't-Tevârih
C.V (Haz.: İsmet Parmaksızoğlu) Kültür Bakanlığı¸ Ankara 1992.
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C¸
11-15.
İsmail Hakkı Bursevî¸ Silsile-i
Tarik-i Celveti¸ İstanbul 1981.
M. Tayyip Gökbilgin¸15. ve 16.
Asırlarda Edirne ve Paşa Livası¸ İstanbul 2007
Mecdî Mehmed Efendi¸
"Hadaiku'ş-şakaik"¸ (Haz. Abdülkadir Özcan)¸ Şakaik-ı Nu‘maniye ve
Zeyilleri¸ C. 2¸ 1989 İstanbul.
Osmânzâde Hüseyin Vassâf¸ Sefîne-i
Evliyâ¸( Haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz)¸ İstanbul 2006.
0 comments :
Yorum Gönder