Tarikat,
insanı Allah´a (cc) yaklastiran bir yoldur insan zahiri ilimler de bir üstada
nasil ihtıyac duyarsa yani bir üstada ihtiyaci varsa, nefs terbiyesinde de
mutlaka bir üstada ihtiyac vardir
Dolayisiyle nefisle mücadele nasil yapilir ? Ne yapmak gerekir ? Nasıl terbiye edilir ? insan bunu bilmez
Mursid insana ödev verir ve ne yapmak gerektigini söyler Yani recete yazar, kisi o reçeteyi uygularsa nefisle mücadelede basarili olur Recete uygulamadigi zaman bir fayda göremez ... Tabi ki Mursit önce ona zikir veya nefsini kiracak vazifeler verir O ölcülü yapilan zikir ve görevlerin , mutlaka faydasi olur .
Dolayisiyle nefisle mücadele nasil yapilir ? Ne yapmak gerekir ? Nasıl terbiye edilir ? insan bunu bilmez
Mursid insana ödev verir ve ne yapmak gerektigini söyler Yani recete yazar, kisi o reçeteyi uygularsa nefisle mücadelede basarili olur Recete uygulamadigi zaman bir fayda göremez ... Tabi ki Mursit önce ona zikir veya nefsini kiracak vazifeler verir O ölcülü yapilan zikir ve görevlerin , mutlaka faydasi olur .
Mürşid-i Kamiller Allah'in yeryüzündeki eminidirler. Onlarla
beraberlikte çok hayir ve bereket vardir.
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadiklarla beraber olun.
(Tövbe/119)
“Kâmil
mürşitler kalpleri huzuru ilahide aşk gibi kâmilliğe ulaşmış Rabbul alemin
tarafından da kalpleri meleklerin ziyaretine arz olunmuş Allah (cc) dostlarıdır
Nitekim Rabbimiz Davud (as) a şöyle vah yetmişti: Ya Davut daha hangi zamana
kadar Cenneti zikredip bana iştiyak istemeyeceksin Davut(as) dedi ki:”Yâ Rab
Sana iştiyak duyanlar kimlerdir?”Rabbimiz buyurdu ki:Bana iştiyak duyanlar;O
kimselerdir ki ben onları her türlü bulanıklıktan arındırdım,Onlara
sakınacakları şeyleri tembih ettim,kalplerinden bana bakacakları bir gedik
açtım(Halk içinde Hakkı seyrederken,baş gözüyle halka bakarken kalp gözüyle
beni seyrederler)ve ben onların kalplerini elimde taşır semama koyarımSonra en
seçkin meleklerimi çağırırımMeleklerim toplandıkları zaman bana secde ederler
Ben de derim ki:Ey meleklerim ben sizi bana secde etmeniz için çağırmadım fakat
size bana müstak olan kullarımın kalbini arz etmek sizleri çağırdım ve size
onlarla övünürüm Şüphesiz ki onların kalpleri meleklerimin bulunduğu semamı
aydınlatırAynı güneşin arzı aydınlattığı gibiEy Davud! Şüphesiz ki ben iştiyak
ehlinin kalplerini Rızamdan yarattım Zâtımın nuruyla onları nimetlendirdim
Kendim için konuştuğum kimseler eyledim onları Bedenlerini yeryüzünde
nazargâhım kıldımKalplerinden bana bakacakları bir yol açtım ve onların bana
olan iştiyakı her gün artar.
Davud (as) dedi ki Yâ Rabbi senin katında böyle bir dereceye, nasıl nail oldular Rabbimiz buyurdu ki :Hüsnü zann ile dünya ve dünyalıklardan el çekmek ile Benim için halvetlerle , müracat ve yakarışlarıyla ;(şunu bilki Ya Davud) bu öyle bir derecedir ki bu dereceye ancak dünya ve ehlinden yüz çeviren ulaşırDünya dan hiçbir şey hatırından geçirmeyen ulaşır,kalbini benim için her şeyden boşaltan ve beni yarattıklarımın tam----- tercih eden ulaşırİşte o zaman ben ona rahmet eder,nefsini(mâsivadan) boşaltırımBenimle onun arasındaki perdeleri açarımHer an ona ikramımı gösteririm ve onu zâtımın nuruna yaklaştırırım…
izzetim ve celâlime and olsun ki Ya Davud ! onları Firdevsi âlaya yerleştiririm taki onlar razı olunca ya kadar benim nazarımla gönülklerini cilalandırırım rıza ötesi de onlar için vardır.
Davud (as) dedi ki Yâ Rabbi senin katında böyle bir dereceye, nasıl nail oldular Rabbimiz buyurdu ki :Hüsnü zann ile dünya ve dünyalıklardan el çekmek ile Benim için halvetlerle , müracat ve yakarışlarıyla ;(şunu bilki Ya Davud) bu öyle bir derecedir ki bu dereceye ancak dünya ve ehlinden yüz çeviren ulaşırDünya dan hiçbir şey hatırından geçirmeyen ulaşır,kalbini benim için her şeyden boşaltan ve beni yarattıklarımın tam----- tercih eden ulaşırİşte o zaman ben ona rahmet eder,nefsini(mâsivadan) boşaltırımBenimle onun arasındaki perdeleri açarımHer an ona ikramımı gösteririm ve onu zâtımın nuruna yaklaştırırım…
izzetim ve celâlime and olsun ki Ya Davud ! onları Firdevsi âlaya yerleştiririm taki onlar razı olunca ya kadar benim nazarımla gönülklerini cilalandırırım rıza ötesi de onlar için vardır.
“ Mürşidi kamiller köklü dallar gibidir Ayetteki ifadeyle sen
dağları sabit duruyor görüyorsun o bulut gibi hareket ettiği halde onlar cisim
olarak köklü dağlar gibi sabit görünürler ama kalben bir anda ne alemlerde
dolaşırlar”
“Mürşidi kamiller ilahi fuyuzat kaplarıdır kalpleri kuran kabı
tecelli kabı olmuş mürşidler arzda aşk menbağı marifet havzıdırlar ...doyasıya
, kanasıya marifet havzına dalan mürid aşka muhabbete ve hakikate doyar, yüzü
bu nur ile parlamaya başlarTeslimiyet,Rıza ve hizmet meyveleri vermeye başlar
"Onlar
öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah'ı hatırlatırlar" (İbn Mace,
4119; İbn Ebi'd-Dünya, K Evliya, 48)
Kamil Mürşid dünya ile ahiret arasında bir köprüdür. Dünyadan ahirete geçmek isteyen insanlar, o köprüden geçmedikçe ilahi rızayı elde edemezler. Her devirde rahmete vesile olan Allah dostları bulunur. Her devirde Allah için sevilmeye layık, canını ve malını Allah yoluna adamış öyle kâmil veliler bulunur ki, onlar ilahi aşk için bir merkez durumundadırlar. Onlar Allah’ın boyası ile boyanmıştır. Allah dostları yeryüzünde Allahu Teala’nın en canlı şahididir.Vücuttaki organların yaptığından kalp sorumlu tutulur, o muhatap alınır. Günahlardan temizlendiği zaman kalp Allah’a yaklaşır. Gerçekte itaat eden kalptir. Organların yaptığı ibadetler onun nurudur, kötülüklerde onun eseridir. Bardağın içinde ne varsa o görünür.Kalbinin hallerini bilmeyen, nefsinin hallerini de bilemez. Kalbin sıfatlarını bilmek Allah vergisi bir ilimdir. Onu da Mürşid-i Kamiller bilir.Kalbimizden geçirdiklerimizi ve yaptığımız amellerin durumunu iyi anlamalıyız. Yoksa ameller boşa gider, haberimiz olmaz, nefsimiz konuşur, biz melek konuştu sanırız. Bu yüzden nefsin ve şeytanın ne dediğini anlamak için bir Mürşid terbiyesi şarttır.
Namazın nasıl kılınacağını öğrenmek fıkıh ilminin konusudur. Namaz kılarken kalbimizi şeytan ve nefsin meşgul etmesinden kurtarmak içinde tasavvufu bilmek lazım bir mürşide bağlanmak lazım.
"İyi bilin ki, Allah'ın veli kulları için hiçbir korku yoktur Onlar üzülmeyeceklerdir Onlar, iman edip takvaya ermiş olanlardır Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjdeler vardır Allah'ın sözlerinde asla değişme yoktur Bu en büyük mutluluğun ta kendisidir" (Yunus; 62-64)
Ameller ihlâs ile yapılmazsa Allahu Teala kabul etmez. İşte tasavvufi hayat ihlâsı elde etmek için lazımdır. Mürşid onun için müritlerine ilahi muhabbeti tahsil etme yollarını öğretir.Nakşibendî yolunu büyüklerinden Şeyh Abdulhalıkı Gucdevani Hazretleri:“Ben kırk yıldır bir serçenin su içtiği zaman kadar bile Allahu Teala’dan gafil kalmadım” demiştir. İşte Mürşid müride bu hali yaşamayı öğretir.Münker ve nekir kabirde geldiği zaman insanın ağzının kokusunu koklar. İnsanın ağzından maksat amelleridir. Çünkü ağzı insanın aynasıdır. Münker nekir geldiği zaman insana Rabbini, Kitabını, Peygamberini, kıblesini sorar. İnsanın malı, evladı rütbesi ona Rab olduysa bu durumda Rabbim Allah diyemez.Bunlara cevap verebilmemiz için ilahi hükme âşık olup, bu hükümleri gereği yapamasak da en azından yapmak için gayret sarf etmemiz lazım. Bunun için gözyaşı gerekir, yüreğin yanması lazımdır. Yanan yer dil değil ağız olacak, ağzın kokusunun kalpteki iman nurundan gelmesi lazım. Yürek “Allah… Allah… Allah” derse, insanın zikri ne ise fikri de o olur. Bunun da ancak Kamil Mürşide bağlanarak yapabiliriz. Çünkü Mürşidi Kâmilin vazifesi kalpleri Allahu Teala’ya döndürmektir.Mürşidi Kâmiller Allahu Teala’nın izni ile pek yüce işlerle görevlendirilmişlerdir. İnsanları Allah’a ulaştırırlar, ilimleri sayesinde insanların benlik duygularını kırarlar. Bütün vücut ülkelerinde tek yaratıcı Allahu Teala’nın hükmünü hâkim hale getirirler, nefisleri terbiye ederler. Bu terbiye sayesinde gözler hikmetle bakar, dil sadakat ile konuşur, mide helal rızk arar, ayaklar eller helal istekler için çalışır.Mürşid olmazsa, biz vücudumuzu ıslah edemeyiz. Nefsimizi padişah eder, onu aziz tutarız. Mürşid vücudun zulmetini, kötülüklerini ortaya çıkarır. Bizi bize anlatır, hayır ve şer olanı tanıtır.İnsan ilmi konuları bilse de yapamaz, nefis engel olur. Eğer Mürşid terbiyesine razı olunursa o zaman nefis bunları kabullenecek seviyeye gelir. Nefis mecbur kalır, kalpteki imana itaat eder. Mürşid de buna vesile olmuş olur.
Mürşidi Kamil insana zulüm etmez, insanın nefsine zulüm ettirir ki o nefis sahibi şifa bulsun. Gönül âleminde nice sırlara sahip olsun. Nefsini ıslah edemeyenler zelil olmuştur.Nefis yaradılış gereği kolay olana talip olur. Sıkışmaya daralmaya asla tahammül etmez. Şeytan ise aklı bu yönde kullanır. İnsanı kalbin hastalıkları ile baş başa bırakır. Mürşidi Kamil hasta kalbe şifa olacak ilacı bilir. Onun ilmini almıştır. Bunun içinde müridine bu ilmi telkin eder. Her müridin hastalığı bellidir, şifası vardır. Ruh yaradılışındaki kemalata varamazsa nefsin esiri olur. Nefis vücuda hâkim ise ruhun muhabbetini dünya sevgisine çevirir. İnsan da mal biriktirme sevgisi, makam, rütbe sevgisi olur.
Eğer insan Kamil bir Mürşidin sayesinde nefsin esaretinden kurtulursa kendisinde Allah’ın muhabbeti çok olur. Ruh asıl vazifesine başlayınca arifler meclisi insana tatlı gelir. O zaman insanın mürşidini göresi gelir, ellerine sarılıp öpesi gelir, evlerine girip durası gelir, gönüllerine girip yatası gelir.Mürşid müridi kötülük ve kirlerden temizlemek üzere terbiye eder.Böylelikle kulun kalbi nurlanır. Tevhit anlayışının güzelliği ortaya çıkar. Bunun ardından basiret gözü açılır. Allahu Teala’nın - Celal- nurları ona görünür. İlahi huzura gitmek için can atar. Kul böylece Rabbini sevmiş olur. Bu sevme Mürşidi Kâmilin verdiği terbiye sonucudur.
Bu ilimle kalp aynası parladığı için müride dünyanın çirkinliği görünür, ahiret ise bütün güzelliği ile ortaya çıkar. Buda Mürşid elinde terbiye görmenin neticesidir.
Mevlana Celaddin-i Rumi Hazretleri anlatıyor: Akıllı bir zat ata binmiş gidiyordu. Yol üzerinde uyumakta olan bir adam gördü.Bu adamın ağzına doğru küçük bir yılanın girmekte olduğunu gördü. Yılanı ürkütüp kaçırtayım diye atını sürdü ama yetişemedi ve yılan adamın ağzından içeri girdi. Atlı yapılacak tek şeyin adama hiçbir şey söylemeden yılanı çıkarmak olduğunu düşündü. Atını ileriye sürdü uyumakta olan adama kamçısı ile öyle bir vurdu ki adamcağız uyanır uyanmaz ne olduğunu anlayamadan kaçmaya başladı.
Elma ağacının altına doğru koşmaya başladı atlı hem vuruyor hem de çürük elma yediriyordu adamda içten içe söyleniyordu. Atlı gece vaktine kadar adamı koşturdu. Sonunda adam yorgun düştü. Midesi çalkalana çalkalana yediği elmalar adeta şurup haline geldi ve kustu. Kapkara yılanda hortum gibi midesinden çıktı.
İşte her birimiz ejderhaya benzer yılan yutmuşuz. O da nefsimiz. İnsanlara karşı sert davranmamız, işlerimizde inatçı oluşumuz, başkalarına yaptığımız zulüm, öfke ve kinimiz işte bu yüzden. Nefsimizin bize hâkim olmaması ve onu çıkarmak için ekşi ve çürük elmayı bize yedirip, bizi koşturacak, yoracak bir mürşide ihtiyacımız var.
Kamil Mürşid dünya ile ahiret arasında bir köprüdür. Dünyadan ahirete geçmek isteyen insanlar, o köprüden geçmedikçe ilahi rızayı elde edemezler. Her devirde rahmete vesile olan Allah dostları bulunur. Her devirde Allah için sevilmeye layık, canını ve malını Allah yoluna adamış öyle kâmil veliler bulunur ki, onlar ilahi aşk için bir merkez durumundadırlar. Onlar Allah’ın boyası ile boyanmıştır. Allah dostları yeryüzünde Allahu Teala’nın en canlı şahididir.Vücuttaki organların yaptığından kalp sorumlu tutulur, o muhatap alınır. Günahlardan temizlendiği zaman kalp Allah’a yaklaşır. Gerçekte itaat eden kalptir. Organların yaptığı ibadetler onun nurudur, kötülüklerde onun eseridir. Bardağın içinde ne varsa o görünür.Kalbinin hallerini bilmeyen, nefsinin hallerini de bilemez. Kalbin sıfatlarını bilmek Allah vergisi bir ilimdir. Onu da Mürşid-i Kamiller bilir.Kalbimizden geçirdiklerimizi ve yaptığımız amellerin durumunu iyi anlamalıyız. Yoksa ameller boşa gider, haberimiz olmaz, nefsimiz konuşur, biz melek konuştu sanırız. Bu yüzden nefsin ve şeytanın ne dediğini anlamak için bir Mürşid terbiyesi şarttır.
Namazın nasıl kılınacağını öğrenmek fıkıh ilminin konusudur. Namaz kılarken kalbimizi şeytan ve nefsin meşgul etmesinden kurtarmak içinde tasavvufu bilmek lazım bir mürşide bağlanmak lazım.
"İyi bilin ki, Allah'ın veli kulları için hiçbir korku yoktur Onlar üzülmeyeceklerdir Onlar, iman edip takvaya ermiş olanlardır Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjdeler vardır Allah'ın sözlerinde asla değişme yoktur Bu en büyük mutluluğun ta kendisidir" (Yunus; 62-64)
Ameller ihlâs ile yapılmazsa Allahu Teala kabul etmez. İşte tasavvufi hayat ihlâsı elde etmek için lazımdır. Mürşid onun için müritlerine ilahi muhabbeti tahsil etme yollarını öğretir.Nakşibendî yolunu büyüklerinden Şeyh Abdulhalıkı Gucdevani Hazretleri:“Ben kırk yıldır bir serçenin su içtiği zaman kadar bile Allahu Teala’dan gafil kalmadım” demiştir. İşte Mürşid müride bu hali yaşamayı öğretir.Münker ve nekir kabirde geldiği zaman insanın ağzının kokusunu koklar. İnsanın ağzından maksat amelleridir. Çünkü ağzı insanın aynasıdır. Münker nekir geldiği zaman insana Rabbini, Kitabını, Peygamberini, kıblesini sorar. İnsanın malı, evladı rütbesi ona Rab olduysa bu durumda Rabbim Allah diyemez.Bunlara cevap verebilmemiz için ilahi hükme âşık olup, bu hükümleri gereği yapamasak da en azından yapmak için gayret sarf etmemiz lazım. Bunun için gözyaşı gerekir, yüreğin yanması lazımdır. Yanan yer dil değil ağız olacak, ağzın kokusunun kalpteki iman nurundan gelmesi lazım. Yürek “Allah… Allah… Allah” derse, insanın zikri ne ise fikri de o olur. Bunun da ancak Kamil Mürşide bağlanarak yapabiliriz. Çünkü Mürşidi Kâmilin vazifesi kalpleri Allahu Teala’ya döndürmektir.Mürşidi Kâmiller Allahu Teala’nın izni ile pek yüce işlerle görevlendirilmişlerdir. İnsanları Allah’a ulaştırırlar, ilimleri sayesinde insanların benlik duygularını kırarlar. Bütün vücut ülkelerinde tek yaratıcı Allahu Teala’nın hükmünü hâkim hale getirirler, nefisleri terbiye ederler. Bu terbiye sayesinde gözler hikmetle bakar, dil sadakat ile konuşur, mide helal rızk arar, ayaklar eller helal istekler için çalışır.Mürşid olmazsa, biz vücudumuzu ıslah edemeyiz. Nefsimizi padişah eder, onu aziz tutarız. Mürşid vücudun zulmetini, kötülüklerini ortaya çıkarır. Bizi bize anlatır, hayır ve şer olanı tanıtır.İnsan ilmi konuları bilse de yapamaz, nefis engel olur. Eğer Mürşid terbiyesine razı olunursa o zaman nefis bunları kabullenecek seviyeye gelir. Nefis mecbur kalır, kalpteki imana itaat eder. Mürşid de buna vesile olmuş olur.
Mürşidi Kamil insana zulüm etmez, insanın nefsine zulüm ettirir ki o nefis sahibi şifa bulsun. Gönül âleminde nice sırlara sahip olsun. Nefsini ıslah edemeyenler zelil olmuştur.Nefis yaradılış gereği kolay olana talip olur. Sıkışmaya daralmaya asla tahammül etmez. Şeytan ise aklı bu yönde kullanır. İnsanı kalbin hastalıkları ile baş başa bırakır. Mürşidi Kamil hasta kalbe şifa olacak ilacı bilir. Onun ilmini almıştır. Bunun içinde müridine bu ilmi telkin eder. Her müridin hastalığı bellidir, şifası vardır. Ruh yaradılışındaki kemalata varamazsa nefsin esiri olur. Nefis vücuda hâkim ise ruhun muhabbetini dünya sevgisine çevirir. İnsan da mal biriktirme sevgisi, makam, rütbe sevgisi olur.
Eğer insan Kamil bir Mürşidin sayesinde nefsin esaretinden kurtulursa kendisinde Allah’ın muhabbeti çok olur. Ruh asıl vazifesine başlayınca arifler meclisi insana tatlı gelir. O zaman insanın mürşidini göresi gelir, ellerine sarılıp öpesi gelir, evlerine girip durası gelir, gönüllerine girip yatası gelir.Mürşid müridi kötülük ve kirlerden temizlemek üzere terbiye eder.Böylelikle kulun kalbi nurlanır. Tevhit anlayışının güzelliği ortaya çıkar. Bunun ardından basiret gözü açılır. Allahu Teala’nın - Celal- nurları ona görünür. İlahi huzura gitmek için can atar. Kul böylece Rabbini sevmiş olur. Bu sevme Mürşidi Kâmilin verdiği terbiye sonucudur.
Bu ilimle kalp aynası parladığı için müride dünyanın çirkinliği görünür, ahiret ise bütün güzelliği ile ortaya çıkar. Buda Mürşid elinde terbiye görmenin neticesidir.
Mevlana Celaddin-i Rumi Hazretleri anlatıyor: Akıllı bir zat ata binmiş gidiyordu. Yol üzerinde uyumakta olan bir adam gördü.Bu adamın ağzına doğru küçük bir yılanın girmekte olduğunu gördü. Yılanı ürkütüp kaçırtayım diye atını sürdü ama yetişemedi ve yılan adamın ağzından içeri girdi. Atlı yapılacak tek şeyin adama hiçbir şey söylemeden yılanı çıkarmak olduğunu düşündü. Atını ileriye sürdü uyumakta olan adama kamçısı ile öyle bir vurdu ki adamcağız uyanır uyanmaz ne olduğunu anlayamadan kaçmaya başladı.
Elma ağacının altına doğru koşmaya başladı atlı hem vuruyor hem de çürük elma yediriyordu adamda içten içe söyleniyordu. Atlı gece vaktine kadar adamı koşturdu. Sonunda adam yorgun düştü. Midesi çalkalana çalkalana yediği elmalar adeta şurup haline geldi ve kustu. Kapkara yılanda hortum gibi midesinden çıktı.
İşte her birimiz ejderhaya benzer yılan yutmuşuz. O da nefsimiz. İnsanlara karşı sert davranmamız, işlerimizde inatçı oluşumuz, başkalarına yaptığımız zulüm, öfke ve kinimiz işte bu yüzden. Nefsimizin bize hâkim olmaması ve onu çıkarmak için ekşi ve çürük elmayı bize yedirip, bizi koşturacak, yoracak bir mürşide ihtiyacımız var.
Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v)Efendimizi görmek
istersek, bizi o nura ulaştıracak sebeplere göz dikmemiz gerekir. Mürşidi Kamil
Allahu Teala’nın bir askeridir. Üzerlerinde Allahu Teala’nın vakar ve heybeti
vardır.Son olarak şunları diyebilriz, tasavvuf terbiyesini Allah’ın sevgisinin
ekilip biçildiği bir tarlaya benzetebiliriz. Mürşid de bu tarlaya sevgi eker,
korku biçer. Ahiret yolculuğu meşakkatli olduğu için yol gösterecek bir ışığa,
kılavuza ihtiyaç vardır. Bu dünyada kulluk vasıtasına binip Allahu Teala’ya
kavuşurken nebiler, veliler, âlimler hep kılavuzdur. Kılavuzu sağlam seçmek
lazımdır.
İmam-ı Gazali,Yunus Emre Hz.leri,Şeyhi Olmayanin Şeyhi şeytandir
diye buyuruyor.
Imam-i Azam Ebu Hanife Hazretleri, Bu mübarek, Cafer-i Sadik
Hz.lerine intisap etmis ve su sözleri söylemistir: "Ömrümün son iki
senesinde, Cafer-i Sadik Hazretlerine intisap etmeseydim, hüsrandaydim."
buyurmustur.
Yine büyük Âlim ve Müfessir olan Imam Şarani Hz.leri de Ümmi bir
zât olan Ali Havas (ks) Hz.lerine intisap etmistir. Hem Mezhep imamlarimiz da,
hem de diger büyük ilim sahibi imamlarimizda da tarikat'a suluk edenler çoktur.
Çünkü Tarikat Şeriat'tan ayri bir sey degildir. Beraberlerdir. “Bana itaat eden
Allah’a itaat etmiş olur Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur Benim
emirime (dini işlerinizi yürüten imamınıza) itaat eden bana itaat etmiş olur
Ona isyan eden de bana isyan etmiş olur” (Buharî, Nesaî)
“Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de
Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Rasul de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı
ziyadesiyle affedici ve esirgeyici bulurlardı.Şu halde Rasulullah (s.a.v)
Efendimizin vârisi ve ümmetinin terbiyecisi olan kamil mürşitler, ümmetle
yaptıkları tövbe ve istiğfarda Efendimizin (s.a.v) ayette anlatılan sıfatını
temsil etmiş oluyorlar. Kulların Allahu Teala’ya yönelişlerine şahitlik
yapıyorlar. Onlarla birlikte Yüce Allah’a tövbe ve istiğfar ediyorlar. Birlikte
tövbe yapan müminin tövbesinin kabûlü için de ayrıca Allah’a yalvarıyorlar.
Zira kamil mürşitler naz makamında niyaz eden salih kullardır. Onlarla birlikte
yapılan tövbeler, onların nezaretinde icra edilen zikirler ve onların tavsiyesi
doğrultusunda yapılan hizmetler Allah katında en verimli, en sevimli, en temiz
ameller olarak kabul görür. Yeter ki insan, bu makamın münkiri olmasın ve o
huzurda edep dışı davranmasın. “Ey iman edenler! Hep birden Allah’a tövbe
ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.”880 ayetinden, topluca tövbe yapmanın daha
makbul olduğunu anlıyoruz.
Bir Fatih
Sultan Mehmet'in Akşemsettin hazretleri olmasından tutunda Osman Beyin Şeyh
Edebali hazretleri olmasına kadar her dönem Padişahlarında terbiyecisi ve yön
vereni şeyhlerdi...
Mevlana(ks)...AbdulKadir Geylani(ks)...İmam-ı Rabbani(ks)... Muhyiddin Arabi(ks)...vs
Tarihte gelmiş geçmiş ıslah edici Mürşitlerdendi.
Mevlana(ks)...AbdulKadir Geylani(ks)...İmam-ı Rabbani(ks)... Muhyiddin Arabi(ks)...vs
Tarihte gelmiş geçmiş ıslah edici Mürşitlerdendi.
Niceleri
gittiler mürşid arayı
Arayanlar buldu derde devayı,
Yüzbin okurısan akdan kareyi
Bir kâmil mürşide varmayınca olmaz.
Arayanlar buldu derde devayı,
Yüzbin okurısan akdan kareyi
Bir kâmil mürşide varmayınca olmaz.
Kadılar
müftüler cümle geldiler
Kitapların hep bir araya yığdılar.
Sen bu ilmi kimden aldın dediler
Bir kâmil mürşide varmayınca olmaz
Kitapların hep bir araya yığdılar.
Sen bu ilmi kimden aldın dediler
Bir kâmil mürşide varmayınca olmaz
Bunları sade şiir gözüyle görmemek lâzım. Ayetlerin lisanından
konuşur Hak şairinin şiirleri. Yukarıdaki şiir, “Li küllin cealnâ minkum
şir’aten ve minhâcâ” (Maide, 48) yani “Her biriniz için bir şeriat ve münevver
bir yol tayin ettik ayet-i celilesini tefsir ediyor adeta.
İnşallah bir Mürşidin kabından su içresiniz, yolunuzu bulursunuz
kardeşlerim..
Selam ve Dua ile...
0 comments :
Yorum Gönder