Meali:
Noksan sıfatlardan münezzeh, kemal sıfatlarla muttasıf olan Zât-ı Ecelli â’lâ,
en has kulu olan Habibini, gecenin küçük bir cüzünde, Mescidi-i Haramdan
Mescidi-i Aksâya götürdü. Biz, O Mescidi-i Aksânın etrafını, mâddi ve mânevi
müzeyyenât ile Habibimize, mucizelerimizden bazısını gösterelim diye süsledik.
Şüphe yok ki, her şeyi hakkıyla gören ve işiten Allah’tır. ( İsrâ-1)
Hazreti
Allah C.C. bu ayeti kerime ile, Peygamberimiz Aleyhisselâm’a yaptığı
ikramlarını haber veriyor ki bunlar; geceleyin Mescidi-i Haramdan mukaddes ve
ulvî Mescidi-i Aksaya götürmesi, sonra oradan da mülk ve melekûtundan bir takım
acayibâtı (mucizeleri) göstermek için semalara çıkarmasıdır.
Ayet
Meali: Yemin olsun (Peygamber) Rabbinin en büyük ayetlerinden bazılarını gördü.
(Necm-18)
Rasülüllah
Efendimizin Miraca götürüldüğü yer, Mekke-i Mükerreme’de, (Kabe-i Muazzamanın)
Hıcr kısmıdır. Geceleyin, uyanık halde ruh ve cesed birlikte vaki olmuştur.
Hicretten bir sene kadar önce idi. Efendimizin yaşı 50 sene, 8 ay 13 gün idi.
İsra’nın
tarihinde ihtilâf edildi. Alimlerin çoğu Receb ayının yirmi yedinci gecesi
olduğu görüşündedirler.
Seyahatin
başlangıç yerinde de ihtilâf edildi. Müfessirlerin ekserisine göre amcası Ebu
Talib’in kızı Ümmü Hâni’nin evinde idi. İsmi Hind’dir. Hatta “O gece Rasülüllah
bir yere gitmedi, benim evimde uyuyordu” demiştir.
Nebi
Aleyhisselâm’ın semavata yükseltilmesi Necm suresindeki ayetlerden sabit
olmuştur. (1)
Emalî’den:
Miraç
hadisesi haktır, doğrudur,
Burada
âli haberleri havî deliller vardır.
Aliyyü’l
Kârî şöyle dedi:
Mescidi-i
Haramdan Mescidi-i Aksaya kadar olan kısmı ayetle sabittir ki münkiri kâfir
olur. Mescidi-i Aksa’dan semavata kadar olan kısmı ise (Haber-i Meşhurla
sabittir ki) münkiri bidat ehli olur.
MİRACIN
SEYRİ
Tebsira’da
şöyle denildi:
Rasülüllah
S.A.V. İsra gecesinden haber vererek şöyle buyurdu:
(Kabe-i
Muazzama’nın) Hatıym tabir edilen yerde yatıyor iken yanıma birisi (Cebrail )
geldi. Boğazımdan karnıma kadar göğsümü yararak kalbimi çıkardı. Altından bir
leğen getirdi. Kalbimi (Zemzem ile) yıkayıp iman ve hikmet doldurduktan sonra
tekrar yerine koydu.
Bundan
sonra katırdan büyük, merkepten küçük, beyaz bir binek (Burak) getirildi.
Adımını, güzünün erişebildiği yere basarak ilerliyordu. Üzerine bindim. Cebrail
de benimle beraber geldi.
(Mescidi-i
Haramdan Mescidi-i Aksaya, oradan da) semaya geldik. Cebrail kapının açılmasını
istedi. Karşı taraftan;
-“Gelen
kimdir?” denildi.
-“Cebrail’im!”
diye cevap verildi.
-“Yanında
bulunan kimdir” dediler.
-“Muhammed
Mustafa’dır” dedi.
-“Ona
gelmesi için haber gönderildi mi?” diye sordular Hazreti Cebrail;
-“Evet”
cevabını verdi.
-“Merhaba!
Gelen ne güzel müsafirdir” denildi. Gök kapısı açıldı.
Girince
orada Adem Aleyhisselâm’ı gördüm. Hazreti Cebrail:
-“Baban
Hazreti Adem’dir, kendisine selâm ver” dedi. Selam verdim. O da selamı aldı,
-
“Merhaba salih peygamber, salih oğul” dedi.
Sonra
ikinci kat semaya yükselttiler. Hazreti Cebrail kapının açılmasını istedi.
-
“Kimdir O?” denildi. Hazreti Cebrail:
-“Cebrail’im”
dedi.
-“Yanındaki
kimdir?” denildi.
-“Muhammed
Aleyhisselâm dır “ dedi.
-“Ona
gelmesi için haber gönderildi mi?” denildi. Cebrail:
-“Evet”
dedi.
-“Merhaba!
Gelen ne güzel müsafirdir” denildi. Kapılar açıldı.
Efendimiz
buyuruyor ki:
-“Girdiğimde
orada Hazreti Yahya ve Hazreti İsa ile karşılaştım. Bunlar teyze çocuklarıdır.
Cebrail bana:
-“Bunlar
Yahya ve İsa’dır (Aleyhimesselâm). Kendilerine selâm ver” dedi. Selam verdim.
Selamımı alarak;
-“Merhaba
salih peygamber, salih kardeş” dediler.
Sonra
üçüncü kat semaya yükselttiler. Kapının açılması istendi.
-“Gelen
kimdir?” denildi.
-“Cebrail’im”
dedi.
-“Yanındaki
kimdir?” denildi. Cebrail:
-“Muhammed
Aleyhisselâm dır” dedi.
-“Kendisine
gelmesi için haber gönderildi mi?” dedi. Cebrail:
-“Evet”
cevabını verdi.
-“Merhaba,
Ne güzel misafirdir gelen” denildi.
Rasülüllah
Efendimiz buyuruyor ki:
-“Üçüncü
semaya girdiğimde Hazreti Yusuf ile karşılaştım. Hazreti Cebrail :
-“Bu
Yusuf’tur, kendisine selâm ver” dedi. Ben de selâm verdim. Selamımı aldı,
sonra:
-“Hoş
geldin, salih peygamber, salih oğul” dedi.
Sonra
dördüncü semaya geldik. Cebrail kapının açılmasını istedi.
-“Gelen
kimdir” denildi.
-“Cebrail’im
“ diye cevab verildi.
-“Yanında
bulunan kimdir?” dediler.
-“Muhammed’dir
(Aleyhisselâm)” dedi.
-“O’na
gelmesi için haber gönderildi mi?” diye soruldu. Hazreti Cibril :
-“Evet”
cevabını verdi.
-“Merhaba,
ne güzel kişidir gelen” dediler.
Kapı
açıldı. İçeri girdiğimde İdris Aleyhisselâm ile karşılaştım. Cebrail “Bu
Hazreti İdris’tir, kendisine selâm ver” dedi. Verdim. Selamımı aldı ve:
-“Merhaba
Salih Peygamber, iyi kardeş” dedi.
Sonra
vasıtamız tekrar yükseldi, beşinci kat semaya geldi.
İzin
istenildi, içeriden:
-“Kimdir
O?” denildi
-“Cibril”
dedi.
-“Yanındaki
kimdir?” denildi.
-“Muhammed
(Aleyhisselâm)dır” dedi.
-“Ona
gelmesi için haber gönderildi mi?” diye soruldu. Cebrail:
-“Evet”
cevabını verdi.
-“Hoş
geldin, gelen ne güzel kimsedir” denildi. Kapı açıldı. İçeriye girdiğimde
Hazreti Harun ile karşılaştım. Cebrail:
-“Bu
Harun’dur, kendisine selam ver” dedi. Ben de selam verdim. Selamımı aldı. Sonra
O da:
-“Merhaba
salih Peygamber, salih kardeş” dedi.
Sonra
(Burak) altıncı kat semaya geldi. Cebrail kapının açılmasını istedi. Karşı
taraftan:
-“Gelen
kimdir?” denildi.
-“Cebrail”
dedi.
-“Yanında
bulunan kimdir” denildi.
-“Muhammed
Aleyhisselâm dır” dedi.
-“Kendisine
gelmesi için haber gönderildi mi?” denildi. Cebrail:
-“Evet”
dedi.
-“Merhaba,
gelen ne güzel misafir” denildi. Kapı açıldı, girdim, MusaAleyhisselâm ile
karşılaştım. Cebrail:
-“Bu,
Hazreti Musa’dır. Kendisine selam ver” dedi. Selam verdim. Selamımı alarak:
-“Merhaba
Salih peygamber, Salih kardeş” dedi. Yanından ayrılırken ağladı.
-“Niçin
ağlıyorsun?” denildi. Şöyle cevab verdi:
-“Ağlıyorum,
çünkü bir genç benden sonra (peygamber olarak) gönderildi. Onun ümmetinden
Cennete girecekler benim ümmetimden çoktur” dedi.
Sonra
yedinci kat semaya gelindi. Cebrail açılmasını istedi.
-“Gelen
kimdir?” denildi.
-“Cibril”
cevabını verdi.
-“Yanında
bulunan kimdir?” denildi.
-“Muhammed
Mustafa’dır” dedi.
-“Ona
gelmesi için haber gönderildi mi?” diye sordular.
-“Evet”
cevabını verdi.
-“Merhaba!
Gelen ne güzel müsafirdir” dediler. Semanın kapıları açıldı. İçeriye girdiğimde
İbrahim Aleyhisselâm ile karşılaştım. Cebrail:
-“Bu
İbrahim’dir, kendisine selâm ver” dedi. Selam verdim. Selamımı aldı ve;
-“Merhaba
Salih peygamber, salih evlat” dedi.
İbrahim
Aleyhisselâm peygamberimizin lisanı üzere bize de selâm vermiş oldu.
Her
ikisi üzerine de çok çok salât ve selâm olsun.
Cebrail
Aleyhisselâm, Onu en son olarak Sidre-i Müntehaya getirdi. Efendimiz anlatıyor:
-“Başımı
Sidre-i Münteha’ya doğru kaldırdım, bir de ne göreyim Sidr ağacının meyvesi
Hecr asmasının hereği gibi, yaprakları da fil kulağı gibi.” Hazreti Cebrail:
-“Bu
Sidre-i Münteha’dır, “ dedi.
Yine
orada dört adet nehir gördüm. İki nehir gizli, ikisi de açıkta idi.
-“Bu
nedir ey Cibril?” dedim.
-“Gizli
olanlar, Cennette bulunan iki nehirdir, açıkta olanlar ise Nil ile Fırat’tır”
dedi.
Daha
sonra Beyt-i Mamur’a çıkarıldım.”
(Peygamberimiz
sonra Cennet, Arş, Fevk-ı Arş, Etrâf-ı Alem, hulâsâ Rabbinin dilediği yere
kadar götürüldü ve kendisine nice hakikatler gösterildi.)
BEŞ
VAKİT NAMAZIN FARZ KILINMASI
Peygamberimiz
Aleyhisselâm anlatmaya devam ediyor:
-Üzerime
(dolayısı ile ümmetine) günde 50 vakit namaz farz kılındı. Dönüş sırasında
Hazreti Musa’ya uğradım. Bana:
-“Ne
ile emir olundun?” diye sordu.
-“Her
gün 50 vakit namaz ile emir olundum” dedim. Musa Aleyhisselâm:
-“Ümmetin
50 vakit namaza tahammül edemez. Çünkü ben senden önce insanları tecrübe ettim
ve Beni İsrail ile çok uğraştım. Rabbine dön ve ümmetin için bunun
hafifletilmesini iste,” dedi.
Rabbime
müracaat ve iltica ettim, 10 vakit namazı indirdi.
Yine
Musa Aleyhisselâm’a geldiğimde:
-“Ne
ile emir olundun” diye sordu.
-“Günde
40 vakit namazla,” dedim. O:
-“Ümmetin
buna da güç yetiremez, Rabbine dön de hafifletilmesini iste” dedi. 10 vakit
daha hafifletildi. Böylece 50 vakit namaz 5 vakte indirilinceye kadar Musa
Aleyhisselâm ile Rabbim arasında müracaata devam ettim. Hazreti Musa:
-“Ümmetin
buna da güç yetiremez, Rabbine dön, daha da hafifletilmesini iste!” dedi. Ben
de dedim ki:
-“Bu
hususta o kadar niyazda bulundum ki, artık Rabbimden utanır oldum. Buna (5
vakit) razı ve teslim oldum.”
Hazreti
Musa’nın yanından ayrılırken bana bir nidâ vâki oldu:
-“Beş
vakit namazı imza ettim, geri kalanları da kullarımdan hafiflettim.”
DÖNÜŞ
VE SONRASI
Dönüşte
Cebrail Aleyhisselâm da Peygamberimizle beraber indi. Sabahleyin Efendimiz
Mescide-i Haram’da idi.
İsra
seferinden dönüş yolunda Rasülüllah Aleyhisselâm Kureyş’e ait bir kafileye
rastladı. Kafilenin yükü gıda maddesi idi. Kafilenin önündeki devenin üzerinde
biri siyah diğeri beyaz renkli iki çuval vardı. Efendimiz kafilenin yanından
geçtiğinde deve ürktü, geriye dönüp kaçmaya başladı. Fahri Kainat Aleyhisselâm:
-“Develerin
yerini gösterip, kendilerine teslim ettim” buyurdu. Hatta kafiledekilerin
bazısı:
-“Bu
ses Muhammed’in sesi” dediler.
Peygamber
Efendimiz sabah olmadan önce Mekke’ye gelmişti. Hadiseyi kavmine haber verdi.
Kureyşliler kendisini inkâr etti. Hatta Müslümanlardan (imanında zaaf olan
bazıları) irtidat ettiler (dinden döndüler). Aleyhisselâm Efendimize
müşriklerden yalancı ve deli diyenler oldu. İnsanlardan bir kısmının kafaları
karıştı, (hidayetten nasiplerini alamadılar.)
Ayet
Meali:
Ve
unutma ki vaktiyle sana “Muhakkak Rabbin, o insanları kuşatmıştır!”(Sen hemen
onlara tebliğde bulun. Kimseden korkma! Seni onlardan Allah korur.)demiştik.
(İsra gecesi), o sana gösterdiğimiz temaşayı ve Kur’an’da lânet edilen ağacı
(Zakkum’u) da sırf insanlara bir imtihan için yapmıştık. (Kimi İsra hadisesini,
kimisi de Zakkum’u inkâr ettiler.) Biz, onları korkutuyoruz. Fakat bu tehdit
onlara büyük bir taşkınlık artırmaktan başka bir şey artırmıyor. (İsra-60)
Rasülüllah
Efendimiz buyurdular ki:
-“Delillerden
biri de şudur: Falan yerde size ait bir kafileye rastladım. Develerini
kaybetmişlerdi. Kafilenin önünde karamtrak bir deve, üzerinde de iki çuval var.
Şu gün gelirler.”
O gün
olduğunda insanlar kafileyi karşılamak için o mevkie koştular. Öğleye yakın bir
zamanda kafile göründü. Önlerinde karamtrak deve vardı.
Hazreti
Aişe Radiyallahü Anhâ’dan:
Nebi
Aleyhisselâm İsra hadisesini kavmine haber verdiğinde müşriklerden bazıları Ebu
Bekir’e (Radıyallâhü Anh) koştular ve:
-“Dostun
bu gece Beyt-i Makdis’e götürüldüğünü söylüyor, (buna ne dersin?)” dediler.
Hazreti Ebu Bekir:
“Eğer
o, hakikaten bunları söylemişse doğrudur! Ben onu bundan daha ileri hususlarda
tasdik ediyorum” cevabını verdi. (2)
Onun
içindir ki “Sıddıyk” unvanının sahibi oldu.(Radıyallâhü Anh)
Şair
ne güzel söylemiş:
Peygamberimizin
İsra’sı garib (bir hadise) dir ve o
Büyük
bir mucizedir. Haberciler onu rivayet ettiler.
Yükseklere,
yedi kat semaya çıktı ve yaklaştı
Şerefli
bir makama ki, oraya çıkan da yücedir.
İki
yay arası kadar yahut daha da az idi mesafesi,
Allah’ı
görmek çok daha büyük bir nimettir.
Şiir:
Has
kulunu geceleyin yürüten zatı tesbih ederiz,
Hasetçiler
haset etmeye döndü.
Onun
devleti Kayser’in (ömrünü) kısalttı,
Heybeti
Kisra’nın (azametini) kırdı.
Rabbi
onu geceleyin yatağından kaldırdı,
Kudreti
ile yüce semaların da üstüne çıkardı.
Cennet
ve cehenneminde olanları gösterdi,
Esrarından
vahyedeceğini kuluna vahyetti.
Sonra
aynı gece evine ve yerine iade etti.
Güneş
ve Ay’ın ufkunu geçti.
Melek
ve beşerin üstüne çıktı.
(Rabbine)
yakınlık ve görmeye nail oldu,
Kademi
ile kurb (yakınlık) makamına yükseldi.
Cebrail
de hizmetinde önünden yürüyordu.
İmam-ı
Busirî (Kaside-i Bürdesi’nde) şöyle buyurdu:
Sen
bir haramdan1 bir harama2 seyr ettin. (3)
Bedr’in
karanlık gecede bulutların arasından yürüdüğü gibi.
İstediğin
makamlara kadar nail olarak geceledin,
Kabe
kavseyn makamı ki, kimse ulaşamadı, davet de edilmedi.
O gece
seni bütün Enbiya ve Rasülüne takdim etti,
Hizmet
edileni hizmetçilere takdim edercesine.
Diğer
nebilere uğrayarak, yeti kat semayı yararak geçtin.
Bir
grup içinde ki, onların sancaktarı oldun.
Rütbeler
sana dostluk miktarı yücedir,
Nimetler
seni anlama nisbetince şereflidir.”
Şu
beyitlerde, “Kuluna vahy ettiğini vahy etti” ayeti kerimesinde işaret edilen ve
Habib ile Mahbub arasında gizli bulunan esrara işaret vardır.
VAHYEDİLEN
ŞEYLERDEN BAZILARI
Denildi
ki:
Hazreti
Allah habibine şöyle vahy etti:
Cennet,
sen girinceye kadar enbiyaya haramdır. Ümmetin girinceye kadar da diğer
ümmetlere haramdır. Sen olmasaydın, sen olmasaydın ey habibim, mahlukatı
yaratmazdım.
Denildi
ki:
Vahyedilen
şey farz namazların sevabı ve faziletidir. Rivayete göre Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurdu:
-“Ya
Muhammed! Onlar, her bir gün ve gecede beş vakit namazdır. Her bir vakit için
on (vakit) namaz sevabı vardır. Böylece katlanarak elli vakit namaz olur.”
Denildi
ki:
Hazreti
Allah habibine vahyettikleri içinde şöyle buyurdu:
-“Ya
Muhammed! Namazdan sonra şu duayı oku: “ Allâh’ümme innî es’elükettayyibâti ve
terkel münkirâti ve fi’lel hayrâti ve tetûbe mesekîyn ve en tağfira lî hatîetî
ve terhamanî ve tetûbe aleyye ve izâ eradte fitneten fi kavmin feteveffenî
ğayra meftün.”
Yine
denildi ki:
Vahiy
ile murad odur ki Allah’ü Teâlâ şöyle buyurmuştur.
-“Ya
Muhammed! Ümmetinin malını çoğaltmadım, kıyamet günü hesapları uzamasın diye.”
Aleyhisselâm
Efendimizden Allah’ü Teâlâ’nın kendisine şöyle buyurduğu rivayet edildi:
-“Ya
Muhammed! İste, istediğin verilecek” Ben de şöyle dedim.
-“Ya
Rabbi! İbrahim’i Halil, Musa’yı kelim edindin. Davud’a çok büyük mülk verdin,
yeryüzünde saltanat süren meliklerin en büyüğü oldu. Mihrabını her gece otuz
altı bin kişi beklerdi. Demiri ona mum gibi yumuşattın, sıcağa ve çekiç ile
dövmeye ihtiyaç duymazdı. Dağları emrine verdin, sabah akşam (gece gündüz)
tesbih ederlerdi. Süleyman’a da çok büyük mülk verdin; İns’ü cinni ve
şeytanları emrine itaatkâr kıldın. Kendisinden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı
çok büyük bir mülk verdin. Musa’ya Tevrat’ı talim ettin. İsa’ya İncil’i
öğrettin. Ekmeh (doğuştan amâ, gözleri kapalı) ve abras’ı (bedeni kireç gibi
bembeyaz olan) iyileştirme gücü verdin. Onu ve annesini (küçüklüğünde) kovulmuş
şeytandan korudun.”
Rabbi
Teâla Habibine gıpta mertebesinden teselli olmak üzere şöyle buyurdu:
-“Ya
Muhammed! Ben seni Habîb edindim. Muhabbet mertebesi hullet (dostluk)
mertebesinden daha özeldir.”
Efendimiz
Aleyhisselâm hakkında Tevrat’ta “Muhammed Rahmân’ın habibidir, Biz seni top
yekün insanlara umumi risalet üzere gönderdik” yazılıdır.
“Ümmetini
dünyada en son gelecek, Cennete de ilk girecekler olarak yarattım. Ümmetini
icabet ümmeti kıldım. Onlar senin, benim kulum ve resulüm olduğuna şahadet
etmedikçe konuşmaları (duaları) caiz olmaz (kabul edilmez). Seni yaratılış
olarak peygamberlerin ilki, gönderiliş ve şühûd bakımından da sonu kıldım.
Senden önce hiç bir Peygambere vermediğim seb’al mesaniy (Fatiha süresini,)
onların derece olarak senden olduklarını işaretle ancak sana verdim. Ve seni
hayırların başlangıcı, iyiliklerin de nihayeti kıldım.”
İbn-i
Abbas Radıyallâhü Anh Rasülüllah Efendimizden rivayet ediyor:
Rabbimden
bir mesele sordum, keşke sormamış olsaydım: Dedim ki:
-“Ya
Rabbi! Süleyman’a büyük mülk verdin. Filana şunu, filana şunu verdin...” Rabbim
buyurdu ki:
-“Ya
Muhammed! Seni yetim bulup da barındırmadım mı?
-“Evet
ya Rabbi, barındırdın,” dedim. Buyurdu ki:
-“Yolunu
yitirmiş bulup da hidayet vermedim mi?” (Duha-7)
-“Evet
Ya Rabbi,” dedim.
-“Seni
fakir bulup da zengin etmedim mi?” (Duha-8)
-“Evet
Ya Rabbi” dedim.
Ayetlerin
Manası:
Seni
yetim bulup da barındırmadım mı? Annen baban geride mal, barınacak yer ve
himaye edecek birisini bırakmadan vefat ettiğinden seni küçük bir yetim olarak
buldu. Sığınacak birisini verdi, amcan Ebu Talib’in himayesine verdi. O da seni
güzel terbiye etti ve geçimini sağladı. (4)
Seni
yolunu yitirmiş bulup da hidayet etmedi mi? Bu gün üzerinde bulunduğun şeriat
ve ahkam üzere değildin. Seni Tevhide, Nübüvvete ve Şeriat hükümlerine hidayet
etti.
Ayet
Meali: Biz, sana bu Kur’an-ı vahy etmekle, kıssaların en güzelini anlatıyoruz.
Oysa sen daha önce bundan haberdar olmayanlardandın. (Yusuf-3)
Yani;
Mekke’nin vadileri arasında kayıp olmuştun. Seni deden Abdülmuttalib’e
buldurdu.1
Sen
bir fakir iken (Hazreti Hatice’nin malı ile, sonra da ganimetlerle) zengin
etmedi mi?
Mukâtil
Radıyallâhü Anh’dan:
Seni
zengin etmedi mi? Demek: “Verdiği nimetlerle seni razı etmedi mi” demektir.
Zaten gerçek zenginlik de budur:
Hadisi
Şerif: Zenginlik mal çokluğu değildir. Lâkin zenginlik gönül (nefis)
zenginliğidir. (Ramuz 362/12)
Mirac
gecesi Rasülüllah Aleyhisselâm (avuçlarında bir şey varmışçasına) ellerini
yummuştu. Kendisine:
-“Ellerini
aç Ya Muhammed!” diye seslenildi.
-“İlâhi,
ellerimin birinde ümmetimin hasenâtı, (iyilikleri) diğerinde ise seyyiâtı
(kötülükleri) var,” dedi. Bunun üzerine şöyle denildi:
-“Ya
Muhammed! Ellerini aç, biz onların hasenatını kabul ettik,
günahlarını
da af ettik.”
Efendimiz
Aleyhisselâm Mirac yolculuğundan döneceği zaman dedi ki:
-“Ya
Rabbi, yolculuktan dönen herkes bir hediye götürür.Ümmetimin hediyesi nedir?”
Hazreti
Allah şöyle buyurdu:
-“Yaşarken,
öldükleri zaman, kabirlerinde ve tekrar dirilişlerinde ben onların
yardımcısıyım.”
Kaside-i
Bürde’den:
Bize
müjdeler olsun ey ehli İslâm, muhakkak bizim için,
Yıkılmayan,
sarsılmayan bir yardım (va’di ilâhi) vardır.
Mirac
Gecesinin hediyelerinden birisi bir gün ve gecede beş vakit namazdır. Mirac
gecesi farz kılınmasındaki hikmet, namazın müminin miracı, şeref ve kemal
makamının en yücesine ulaşması olduğuna işaret olsa gerektir.
DUA
Allah’ım!
Muhammed Aleyhisselâm, ezvac-ı tâhiratı ve zürriyeti hakkı için bizleri iki
cihanda onun ümmetinden eyle. Onun sevgisi ile ruhumuzu al ve haşr et. Onun sünnetine
ve şeriatına tabi olanlarda eyle.
Ey
bütün gariplerin ve mahzunların dostu olan Allah’ım! Dualarımızı kabul eyle.
Zira sen yakınsın ve duaları kabul edicisin. Çocukların yaşlandığı, dillerin
tutulduğu, uzuvların konuştuğu, yüzlerin siyah ve beyaz olarak açığa çıktığı,
halkın son derece sıkıntıda olduğu, terlerin yükseldiği, ciğerlerin eridiği ve
çoluk çocuğun unutulduğu günde bizim perdelerimizi açma ya Rabbi.
Ey
muradını senden istemeyenlere buğz eden Allah’ım, senden isteyen herkese
muradını ver. Bizi hüsnâ’ya (Cennete) ve daha fazlasına nâil eyle. Sıratı
geçenlerden eyle. Peygamberin (Hazreti Muhammed)’in havzına ulaşanlardan eyle.
Nebiyyi Emin’in şefaat ehlinden eyle. Bize, ana babamıza ve bütün Müslümanlara
rahmet eyle.
Emir-ül
müminine yardım eyle. Onun muvahhid ordusunu kıyamet gününe kadar Hak
kelimesini yüceltmede te’yid eyle. Kafir ve münafık düşmanlarımızı kahreyle.
İki cihanda muradımıza nail eyle. Kendisine Mirac’ı ikram ettiğin ve alemlere
rahmet olarak gönderdiğin zat-ı şerif hürmetine...
Mİ’RACI
NEBİ ALEYHİSSELÂM-II
Gül
koklarken salavat-ı şerife getirmek sünnettir.
Mesned-ül
Firdevs’te Rasülüllah Aleyhisselâm’dan şöyle nakledildi:
-“Mirac
gecesi beyaz gül benim terimden, kırmızı gül Cebrail’in, sarı gül de Burak’ın
terinden yaratıldı.”
Hazreti
Enes Radıyallâhü Anh Rasülüllah Aleyhisselâm’dan rivayet etti:
-“Semaya
yükseltildiğim zaman arz arkamdan ağladı. Ondan sarı gül bitti. Döndüğüm zaman
terim yeryüzüne damladığında kırmızı gül bitti. Uyanık olun, kim benim kokumu
koklamak isterse kırmızı gül koklasın.”
İşte
bu, Allah’ın (C.C.) Peygamberine ikramlarından bir nebzedir.
Allah’ım,
aslı asil, fer’i nebil (şerefli), bekçisi Cibril, dikicisi Rabbül Celil olan
ağaca ki, vahiy ve tenzil (Kuran) sahibi olan Efendimiz Muhammed’e
(Aleyhisselâm) salât eyle.
NECM
SURESİNİN İLK AYETLERİNİN TEFSİRİ
Yıldıza
(doğduğu veya) battığı zaman kasem olsun ki. Yıldız ile murad Süreyya’dır.
İbn-i
Abbas R.A dan: Yıldız ile murad, Aleyhisselâm Efendimize Kuran’ı Kerimden nazil
olan miktardır.
Cafer-i
Sadık’a göre Yıldız, Nebi Aleyhisselâm dır. “Mirac gecesi Sema’dan indi”
demektir.
Ayrıca
Yıldız ile muradın alimler olduğu da söylendi. Onların batması ise, esrar
incilerini çıkarmak için efkâr denizine dalmak demektir.
Arkadaşınız
(Hazreti Peygamber) doğru yoldan sapmadı, azıtmadı da. Doğru yoldan sapmadı:
“Hak yoldan dönmedi” demektir ki, kasemin cevabıdır. Azıtmadı demek ise,
“batıla inanmadı ve asla batıl konuşmadı” demektir.
O
hevadan (kendi nefsinden) söylemiyor. Bu Ayet-i Kerime “o, Kur’an-ı kendi
nefsinden söylüyor” diyenleri reddir.
O
(Kuran) kendisine vahy olunandan başka bir şey değildir.
Ona
çok güçlü olan (Cebrail) öğretti.
Öyle
ki, görünüşü güzel olup hemen hakiki şekli üzere doğruldu. Cebrail Aleyhisselâm
o kadar güçlü idi ki Lut Aleyhisselâm’ın kavminin beldesini yerinden söktü,
kanadı üzerine aldı ve ters yüz üzerlerine geçirdi. Semûd kavmine haykırdı,
hepsi ölmüş olarak sabahladı.
Ve
(Cebrail) O yüksek ufukta idi. Nebi Aleyhisselâm en yüksek ufukta iken Cebrail
Aleyhisselâm durdu. Yani en yüksek ufukta beraber durdular.
Denildi
ki:
Cebrail
Aleyhisselâm en yüksek ufukta hakiki sureti üzere durdu ve ufuk Onun görüntüsü
ile doldu.
En
yüksek ufuk, Güneş’in doğduğu yerdir.
Sonra
(Peygambere) yaklaştı da yaklaştı. Peygamber Cibril’e veya Peygamber Rabbine o
kadar yaklaştı ki...
Öyle
ki, iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.
(Cebrail
veya Allah Teâlâ) Kuluna vahy ettiğini vahy etti. Yani o esnada Allah, Cebrail
vasıtası ile vahy ettiğini vahy etti.
Vahy
edilen şeyin müphem (gizli) olması tazim (büyüklemek) içindir.
“Kuluna”
dedi de “Rasülüne” demedi; Hazreti Peygamberi Allah’a izafe etmekle
şereflendirmek için.
Şiir:
İsmim
ile çağırıldığım zaman sağır olurum (duymam)
Fakat
bana ku -köle diye çağırıldığında duyarım.
Onun
(Mirac’da) gördüğünü kalbi yalanlamadı. Yani Rabbini gördü, kalbi gördüğünü
yalanlamadı.
Rü’yet
mevzuunda gözü ve kalbi ile gördüğü konusunda ihtilaf edildi.
Şimdi
siz, gördüğü şey konusunda Onunla tartışacak mısınız? Yani onun biaynihi
gördüğü şey konusunda onunla mücadele mi ediyorsunuz?
Gördüğü
ile murad, Cebrail Aleyhisselâm’ın şeklidir.
And
olsun O’nu (Cebrail’i) bir başka defa da Sidretü’l Münteha’nın yanında gördü.
Onun yanında Me’va cenneti vardır.)
Sidretü’l
Münteha yedinci kat semada, Arş’ın sağ tarafındaki Nebk ağacıdır. Yanında
Cennetü’l Me’vâ vardır ki orası şehitlerin yeridir.
Sidretü’l
Mühtehâ denmesi, ilimler için nihayet noktası olduğundandır. Oradan ötesini
ancak Allah bilir.
O
zaman Sidre’yi bürüyen bürümüştü. Bürümek; ihata etmek, kaplamak demektir.
Müphem (belirsiz) olarak zikredilmesi tazim içindir. “Rabbül İzzet’in nuru
bürüdü,” veya “Melekler Nebi Aleyhisselâm’ı görmek için izin istedi, Tebareke
ve Teâlâ hazretleri de izin verdi ve böylece kapladı” demektir.
(Mirac’da)
Rasülüllah’ın Gözü (sağa-sola) kaymadı ve (sınırı) aşmadı. (Aksine onları tam
ve doğru bir şekilde tesbit etti.)
And
olsun ki o, Rabbi’nin en büyük ayetlerinden (Mülk ve melükûtunun dehşete
düşüren şeylerini) gördü.
Haberde
geldi : Efendimiz Aleyhisselâm Cennetten gökyüzünün ufkunu kapatan yeşil refrefi
gördü. Cebrail Aleyhisselâm’ı asli sureti üzere gördü.
Rivayet
edildi ki, Cebrail’in 600 kanadı vardır. Her bir kanadı ufku kaplar. Bu hadise
Hicret’ten önce, Mirâc gecesinde olmuştu.
(Galiyet’ül
Mevaiz’den kısaltılarak)
İSRA
VE MİRAC’IN FAYDALARI
Harem-i
Şeriften Beyt-i Makdis’e İsra, oradan da Semaya Mirac’ın dört faydası vardır:
1-Rasülüllah
Aleyhisselâm sözünün başında semaya yükseldiğini haber verseydi müşriklerin
inkarı daha şiddetli olurdu. Miracı onlara tavsif etseydi ona dair bilgileri
olmazdı. Önce Beyt-i Makdis’i haber verdi ve onu tavsif etti ki, buralardaki
doğruluğu Mirac hadisesindeki doğruluğuna delalet etti.
2-Alışması
için önce Arzda İsra -gece yürüyüşü- yaptırıldı. Sonra tedrici olarak Semaya
yükselmeye başladı.
3-Enbiyanın
ervahı orada toplandı. Efendimiz onlara namaz kıldırdı. Teklif darında
(dünyada) önlerine geçmekle onlar üzerine fazileti zahir oldu.
4-Yolculuk
esnasında bir takım yerlere uğradı. Orada Musa Aleyhisselâm ile konuştu. Sonra
Semaya yükseldi. Aralarındaki fark zahir olsun diye orada da konuştu.
MİRACIN
SEYRİ
Rasülüllah
Aleyhisselâm Burak’a bindi. Beraberinde Cebrail Aleyhisselâm olduğu halde gece
yolculuğuna başladı. Hurmalık bir yere geldiler. Cebrail Aleyhisselâm “Ey dost!
İn ve (burada) namaz kıl” dedi. Efendimiz Cebrail’in dediğini yaptı. Hazreti
Cebrail:
“-Burası
senin hicret edeceğin yerdir” dedi.
Biraz
daha gittiler. Cebrail Aleyhisselâm yine:
-“ İn
ve namaz kıl.” dedi. Efendimiz indi ve namaz kıldı.
Cebrail
Aleyhisselâm:
“-
Tur-i Sinâ’da namaz kıldın” dedi.
Sonra
yolculuğa devam ettiler. Bir yere geldiklerinde Cebrail Aleyhisselâm:
-“İn,
şu yerde namaz kıl. Burası İsa Aleyhisselâm’ın doğduğu yer olan Beyt-i
Lahm’dır.” dedi.
Daha
sonra yolculuğa devam ettiler ve Bab-ü’l Yemânî’den Beyt-i Makdis’e girdiler.
Efendimiz Aleyhisselâm Burak’tan indi. Onu Enbiyanın bineklerini bağladığı yere
bağladı.
Sonra
Cebrail Aleyhisselâm ile birlikte Ay ve Güneş’in ışığının meylettiği kapıdan
Mescidi-i Aksaya girdiler. Rasülüllah Efendimiz orada iki rekat namaz kıldı.
Mescidde
İbrahim, Musa, İsa, Davut, Süleyman Aleyhimüsselamı, peygamberlerden bir grup
halinde toplanmış vaziyette buldu. Diğer Enbiya üzerine şerefli olduğunu izhar
için önlerine geçip Enbiyanın ervahına namaz kıldırdı.
Her
bir peygamber Mevlayı güzel bir sena ile medh-ü sena etti. Efendimiz
Aleyhisselâm onların senasını duyunca kendisi de şöyle dedi:
-“Hamdolsun
O Allah’a ki; beni alemlere rahmet olarak gönderdi, bütün insanlara müjdeleyici
ve korkutucu olarak gönderdi. Bana, her şeyi açıklayan Furkan’ı (Kur’an-ı)
indirdi. Ümmetimi Evvelîn ve âhirîn kıldı. Göğsümü yardı, yükümü hafifletip
kaldırdı. Şanımı yüceltti.”
Peygamberimiz
sözlerini bitirince Cebrail Aleyhisselâm Enbiyaya hitaben şöyle dedi:
-“İşte
bununla Muhammed Aleyhisselâm sizden daha faziletli oldu.”
Sonra
içlerinde süt, su ve şarap olan üç kap getirildi ve Peygamberimize arz edildi.
Efendimiz sütü aldı ve içti. Suyu ve şarabı almadı. Bunun üzerine Cebrail
Aleyhisselâm:
-“Kendin
ve ümmetin için fıtrata uygun olanını seçtin Ey mahlukatın efendisi!” buyurdu.
Sonra
Hazreti Cebrail ile beraber Beyt-i Makdis’in avlusunda bulunan bir kayanın
üzerine çıktılar. O esnada Rasülüllah’ın altındaki kaya sallandı. Melekler onu
tuttu.
Sonra
Mirac getirildi ve Efendimizin karşısına dikildi. Mirac ki, adımını, gözünün
ulaşabildiği yere atıyordu. Cebrail Aleyhisselâm Peygamberimizi Mirac’ın
üzerine bindirdi. Birlikte dünya semasına yükseldiler. Cebrail Aleyhisselâm
semanın kapılarından birisini tıklattı. Melekler Allah’ın emriyle orada saf saf
olmuş, muhafızlığını yapıyorlardı. Vazifeli Melekler:
-“Kim
o?” dediler.
-“Cebrail’im”
dedi.
-“Yanındaki
insan kimdir?” dediler.
-“Muhammed
Aleyhisselâm’dır” dedi.
-“Kendisine
semalara gelmesi için davet gönderildi mi?” dediler.
-“Evet”
cevabını verdi. Melekler:
-“Merhaba,
hoş geldi” dediler ve onun gelişini birbirlerine müjdelediler.
Melekler
kendisini (sevinçlerinden) gülerek ve hayır dua ile karşıladılar. Böylesine
sevinçle karşılayanların içinde asık çehreli bir melek de vardı. Cebrail
Aleyhisselâm dedi ki:
-“Ya
Muhammed! Şu, Cehennemin bekçisi Malik’dir. Yaratılalı beri güldüğü görülmedi.”
Peygamberimiz:
-“Ona
söyle, bana Cehennemi göstersin” buyurdu. Cebrail’de:
-“Ya
Malik! Muhammed’e (Aleyhisselâm) Cehennemi göster” dedi.
Malik
Cehennemin örtüsünü kaldırdı. O anda alevler fışkırıp çıktı. Cebrail alevlerin
geriye gitmesini söyledi. Malik alevlere:
-“Geri
çekil” deyince geriye döndü.
Sonra
Rasülüllah Efendimiz oturan bir zat gördü. Etrafında birtakım karaltılar vardı.
Sağına bakıp gülüyor, müjdeliyordu. Başını soluna çevirip baktığında da
üzülüyor, ağlıyordu. Cebrail:
-“Bu
zat, baban Adem’dir, kendisine selâm ver” dedi. Hazreti Adem selâmına mukabele
etti ve merhabalaştı. Efendimiz Cebrail’e Adem Aleyhisselâm’ın etrafında
gördüğü karaltıları sordu. Cebrail Aleyhisselâm şöyle cevap verdi.
-“Onlar,
mümin ve kâfir evladının ruhlarıdır. Sağındakiler Cennetlik, solundakiler
Cehennemlik olanlardır.”
Sonra
Rasülüllah Efendimiz iri dudaklı bir takım insanlar gördü. Ellerinde ateş
parçaları vardı. Onları ağızlarına atıyorlardı. Hazreti Cibril’e onların kim
olduğunu sordu. Cebrail Aleyhisselâm:
-“Onlar
zulüm yolu ile yetimlerin mallarını yiyenlerdir” dedi.
Sonra,
iri karınlı bir takım insanlar gördü. Cehenneme arz olunuyorlardı. Cebrail
Aleyhisselâm
-“Bunlar
faiz yiyenlerdir” dedi.
Sonra
bir takım erkekler gördü; önlerinde güzel, tertemiz etler var. Yan taraflarında
ise kokmuş, çürümüş etler var. Bu erkekler temiz ve güzel etleri bırakmış,
çürümüş, kokmuş etlerden yiyorlar. Hazreti Cebrail:
-“Bunlar,
helâl eşleri, hanımları varken çirkef kadınlara giden, haram irtikap eden (zina
eden) erkeklerdir” dedi.
Sonra
avret yerlerinden asılmış bir takım kadınlar gördü. Cebrail Aleyhisselâm’a kim
olduklarını sordu. Hazreti Cebrail:
-“Onlar,
kocalarına ait olmayan (gayri meşru şekilde, zina ile) peydahladıkları
çocukların kocalarına ait olduğunu söyleyerek onların yanına fesat ile gelen
kadınlardır.” cevabını verdi.
Daha
sonra Cebrail Aleyhisselâm Peygamberimiz ile birlikte yolculuğuna devam
ettiler. Bir nehir gördüler. Üzerinde Zeberced’den bir saray vardı. Efendimiz
oradan biraz toprak aldı, kokladı. Çok güzel misk kokuyordu. Cebrail
Aleyhisselâm o nehrin Kevser olduğunu söyledi.
Sonra
ikinci kat semaya çıktılar. Semadan semaya yükselerek yedinci kat semaya
çıktılar. Müsteva’ya, Sidre-i Müntehaya ve “Kabe kavseyni ev ednâ”makamına
yükseldi.
(Ğaliyetü’l
Mevâiz)
PEYGAMBERİMİZİN
DİLİYLE MİRAC
Muiynü’l
Vaizin’den:
Ebu
Hüreyre Radıyallâhü Anh’ın rivayet ettiği bir hadisi şerifte Peygamber
Efendimiz şöyle buyurdular:
-“Arşa
ayak bastığımda nalinlerimi çıkarmak istedim. Hazreti Allah’tan şöyle bir nida
işittim:
-“Nalinlerini
çıkarma ki Arş ve Kürs nalinlerinin altında şereflensin.” Dedim ki:
-“Ya
Rabbi, kardeşim Musa’ya: “Nalinlerini çıkar, çünkü sen, mukaddes vadi olan
Tuva’dasın” buyurdun.” Bunun üzerine şöyle buyurdu:
-“Bana
yaklaş Yâ Ebe’l Kasım! Sen benim katımda Musa gibi değilsin. Zira Musa
Kelîm’im, sen ise Habibim’sin. O beni görmek istedi, Habibimden önce
göremezsin, dedim.”
Başımın
üzerinden (yukarıdan) bir ses işittim: “Zatım ile senin arandaki perdeleri
kaldırıyorum.”
Hazreti
Allah perdeleri kaldırınca Rabbimin ilhamı ile “Ettehiyyatü lillâhi vessalavâtü
ilh... Her türlü kavlî, bedeni ve mâli ibâdetler Allah’a mahsustur” dedim.”
Bir
başka rivayette ise şöyledir:
“Arşı
gördüğümde her şeyden daha geniş olarak buldum. Allah Azze ve Celle beni Arş’ın
mesnedine yaklaştırdı. Arş’tan bir damla indi ve ağzıma düştü. Tadanlar ondan
daha tatlı bir şey tatmamışlardır.
Hazreti
Allah evvelkilerin ve sonrakilerin ilmini bana haber verdi. Bundan sonra dilime
heybet verdi de:
-“Her
türlü kavlî, bedeni ve mâli ibâdetler Allah’a mahsustur” dedim. Hazreti Allah
C.C:
-“Ey
şanı yüce peygamber, selâm ve Allah’ın rahmetiyle bereketi senin üzerine
olsun,” buyurdu.
Bu
yücelikte Efendimiz tek başına olunca ve kendisine böyle hitap edilince gaybın
hazinelerinden sadık himmet sahipleri tarafından şöyle seslenildi:
“Ey
Muhammed! Nimetleri yalnız başına yeme. Çünkü sen “İnsanların en şerlisi yalnız
başına yiyendir” dedin.”
Bunun
üzerine Aleyhisselâm Efendimiz şöyle dedi:
-“Haşa
ve Kellâ, selam bizlere ve Allah’ın salih kullarına olsun.”
Sonra
Cebrail Aleyhisselâm ve diğer melekler makamından şöyle dedi:
-“Ben
şahadet ederim (yakinen bilirim) ki, Allah’tan başka hiç bir ilâh yoktur ve
yine şahadet ederim ki Hazreti Muhammed Allah’ın kulu ve Resulüdür.”
Nebi
Aleyhisselâm dan:
Allah’ü
Teâlâ “Yâ Ebe’l Kasım, bana yaklaş” buyurdu. Yaklaştım, öyle ki, iki yay arası
kadar, hatta daha da yakın oldum. Keyfiyetsiz olarak Rabbimi gördüm. Onu tavsif
edemem.” Sonra Cenabı-ı Hak:
-“Seni
ne ile şereflendireyim ey habibim?” dedi.
-“Sana
kulluk ile”dedim.
Allah
Teâlâ) şu ayeti inzal buyurdu.
“Kulunu
gecenin bir cüzünde Mescidi Haramdan Mescidi-i Aksaya yürüten Allah’ı tesbih
ederim. (İsra-1)
Yine
Cenab-ı Hak:
-“Benden
ne istersin?” diye sordu. Peygamberimiz:
-“Ümmetimi”
cevabını verdi. Hazreti Allah:
-“Önüne
bak” buyurdu.Efendimiz anlatıyor:
-“Baktım,
sonu olmayan büyük bir deniz gördüm. İçinde bir ağaç, ağacın üzerinde bir kuş
ve kuşun gagasında da mercimek tanesi kadar bir toprak vardı. Allah Teâlâ
buyurdu ki:
-“Şu
deniz benim rahmet denizim, ağaç dünya, kuş senin ümmetin, gagasındaki toprak
da onların günahlarıdır. Bu kuş gagasındaki toprağı denize düşürse bir eseri
görülür mü? Ümmetinin günahları için üzülme. Ben Erhamü-r Rahimin’im. Eğer
onlar günah işlememiş olsalardı günah işleyecek mahluklar yaratır ve onların
günahlarını af ederdim.”
Sonra
Hazreti Allah şöyle buyurdu:
-“Ümmetinin
üçte birini senin bu gece gelişin hürmetine af ettim. Üçte birini Kıyamet günü
senin şefaatin ile, diğer üçte birini de rahmet ve mağfiretim ile af ederim.”
Rasülüllah
Aleyhisselâm dan:
-Semaya
yükseltildiğim İsra gecesi Rabbim bana beş haslet tavsiye buyurdu.
1-Kalbini
dünyaya bağlama, çünkü ben dünyayı senin için yaratmadım.
2-Muhabbetini
bana yönelt, çünkü senin dönüşün ancak banadır.
3-Teheccüd
(namazı)na devam et, zira nusret (yardım)ım gece kaim olmakladır.
4-Cenneti
talep etmeye gayret et.
5-Halktan
ümidini kes, çünkü onların elinde hiç bir şey yoktur.
TEHECCÜD
Bilesin
ki, teheccüd namazı ancak uykudan sonra olur. En güzel şekli:
(Kalkıp)
abdest almak, önce iki rekat tahiyyetül vuzû namazı kılmaktır.
Birinci
rekatta Fatihadan sonra “Velev ennehüm iz zalemü enfüsehüm”ayetini, ikinci
rekatta da “ve men ya’mel sûen ev yazlim nefsehû sümme yestağfirillehe
yecidillehe ğafüran rahime” ayetini okur. Bu iki raketi kıldıktan sonra birkaç
defa istiğfar okur.
Sonra
hafif olmak üzere iki rekat namaz kılar. Burada zammı sure olarak dilerse
birinci rekatta “Ayet-el Kürsi”, ikinci rekatta “Âmener Rasülü” yü , dilerse
Kuran’dan kolayına gelen bir yeri okur.
Sonra
(kıraati) uzatarak iki rekat daha kılar. Rasülüllah Efendimizden böyle rivayet
edilmiştir.
Daha
sonra, öncekinden daha kısa (kıraat ile) iki rekat kılar. Böylece sekiz rekat,
on iki rekat veya daha fazla namaz kılar. Bunların her birinde büyük ecir
vardır.
Ömer
Bin Hattâb Radıyallâhü Anh’dan:
Kim
gece kalkar, güzel bir şekilde namazını kılarsa Hazreti Allah kendisine dokuz
şey ile ikramda bulunur. Bunların beş tanesi dünyada, dördü de âhirettedir.
1-
Dünya afetlerinden korur.
2-
Namazın (secde) eserini yüzüne aks ettirir.
3-
Salih kullarının ve bütün insanların kalbine onun sevgisini koyar.
4-
Diline hikmet verir.
5-
İffet ile rızıklandırır.
6-
Kıyamet günü kabrinden yüzü parlak bir şekilde diriltir.
7-
Hasenâtı kendisine kolay kılar.
8-
Sırat köprüsünden şimşek çakar gibi geçer.
9-
Amel defterini sağ eline verir.
Nafilelerin
en güzeli fütûr (keder, ümitsizlik) değil, sevinç ve sürür vakitlerinde
olanıdır.
(2)
Bundan
sonra Hazreti Ebu Bekir Rasülüllah’ın yanına vardı ve:
-“Ya
Rasülallah! İnsanlar senin bu gece Beyt-i Makdis’e gidip geldiğini söylüyorlar”
dedi. Efendimiz Aleyhisselâm:
-“Evet”
dedi. Hazreti Ebu Bekir:
-“Ey
Allah’ın nebisi, onu bana anlatır mısın? Zira ben de Beyt-i Makdis’e gittim ve
ziyaret ettim” dedi.
Hasan
diyor ki:
Rasülüllah
Aleyhisselâm Hazreti Ebu Bekir’e anlatıyor, anlattıkça o da:
-“Doğru
söyledin, ben şahadet ederim ki sen Allah’ın Rasülüsün” diyordu.
Hazreti
Ebu Bekir’in “onu bana anlatır mısın?”sözü her hangi bir şüpheden dolayı
değildi. O, zaten ilk andan itibaren Efendimizi tasdik etmişti. Ancak o,
Rasülüllah Efendimizin doğruluğunu insanlara açıklamayı istiyordu. Zira
insanlar Ebu Bekir’e itimat ediyorlardı. Peygamber Efendimizin verdiği haberler
Ebu Bekir’in bildiklerine mutabakat edip o da kendisini tasdik edince insanlara
gayet açık bir delil teşkil ediyordu.
Buhari’nin
rivayetinde Efendimiz şöyle buyurdu:
-“Hazreti
Allah Beyti Makdis ile aramdaki perdeleri kaldırdı. Artık ben onu görüyordum.”
İbn-i
Abbas’ın rivayetinde ise şöyledir:
“-Mescid-i
Aksa önüme getirildi. Ben Ona bakıyordum.”
Bu
rivayet mucize konusunda daha uygundur. Bunda imkansızlık da yoktur. Zira
Hazreti Allah Belkıs’ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar getirivermişti.
Ümmü
Hâni’nin hadisinde ise şöyledir:
İnsanlar
Peygamberimize “Mescidin kaç kapısı var?” diye sordular. Efendimiz:
-“Kapılarını
saymamıştım. Bakıp, kapı kapı saymaya başladım.”buyurdu.
(Mescid-i
Aksa) hususunda ve Aleyhisselâm Efendimizin geceleyin yolda rastladığı kafile
konusunda iman ve itaat ehli olanlar Rasülüllah’ı tasdik ettiler. Nifak ve
isyan ehli bu kati deliller getirildikten sonra dahi inkar ettiler.
Beyit:
Hiç
bir şey zihinlerde gerçek olmaz,
Gündüz
delile muhtaç olduğu zaman.
Bu
apaçık kıssa kendisine delalet eden açık deliller varken nasıl inkâr
edilebilir? Ayrıca bunu Rahman (C.C.) muhkem kitabı Kur’an-ı Kerim’de zikretti.
Şiir:
Mahlukatın
Efendisi; kâinâtın hayırlısı Muhammed’dir. Sayılamayacak kadar çok üstünlükleri
ile.
Rabbine
yaklaştı, yaklaştığı zaman
Mirâc
ve İsrâ gecesinde.
Kutsi
Hazretten hitap işitti ki,
Büyüklerden
hiç birisine bu, helâl (nasip) olmadı.
Cebbar’ı
(C.C.) görme (şerefine) erişti ve
Daha
nice nimet ve ihsanlara nail oldu.
Musa,
Halil İbrahim ve seçkinler erişemedi,
Senin
eriştiğine ey asillerin efendisi !
Şiirdeki
hitap Rasülüllah Efendimizedir. Yani “Ey Muhammed! Sen Mekke hareminden Mescidi
Aksâya yürüdün” demektir.
Ayet
Meali: Her türlü noksanlıklardan münezzeh olan O Allah’tır ki, kulunu(Hazreti
Peygamber Aleyhisselâm’ı ruh ve cesedi ile beraber) gece Mescidi Haramdan
(Mekke’den alıp) o etrafını mübarek kıldığımız Mescidi-i Aksâya kadar götürdü.
İsra;
bir rivayete göre Mescidi Haramdan, bir rivayete göre de Ebu Talib’in kızı
Ümmühâni’nin evinden başladı ki bu ev de harem sınırlarına dahil idi.
Mescidi-i
Aksâ (uzak mescid) Beyti Makdis’dir. Ziyaret edilen en uzak mescit olması veya
Mescidi-i Harama uzaklığından dolayı bu isim verilmiştir.
Mescidi-i
Aksânın etrafı nehirler, ağaçlar ve meyvelerle donatılmıştır. Şam, Ürdün, ve
Filistin de etrafındaki şehirlerdir. “Mübarek kıldığımız” denilmektedir. Çünkü
burası, (birçok) enbiyanın ibadet yeri, vahyin ve meleklerin indiği yerdir.
Ayrıca kıyamet günü insanlar oradan haşr olunurlar.
Ayetlerimizden
bir kısmını göstermek için... Yani kulumuz Muhammed’e kudretimizin
acayibâtından bazısını göstermek için. Rasülüllah Efendimiz orada enbiyâyı ve
çok büyük âyetleri gördü.
O
gerçekten işitendir, görendir. Hazreti Allah Rasülünün duasına icabet eden ve
gecenin karanlığında onu koruyandır. (İsra-1)
MİRAC
GECESİ NAMAZ
Mirac
gecesi kılınacak namaz hakkında “Umdetü’l İslâm” kitabında şöyle yazılıdır:
Rasül
Aleyhisselâm buyurmuştur. Receb ayında bir gece vardır. O gece ibadet bin yıl ibadet
sevabına beraberdir ki Peygamber Efendimizin Miraca gittiği gecedir. Yani
Recebi Şerifin yirmi yedinci gecesidir.
Bir
kimse ol güne hürmet edip sâim (oruçlu) olup ve ol gece on iki rekat namaz
kılsa, her rekatinde bir Fatiha ve yüz ihlâs okusa Hak Teâlâ ol kimseye bin
yıllık ibadet sevabını vere ve yirmi yıllık günahın af ede.
Namazdan
fariğ olucak (ayrılınca, bitirince) oturup Hakka lâyık senâlar ve Rasülüllah
S.A.V. Efendimize Salavat-ı Şerife getire. Ve müminler için istiğfar ede.
Ba’dehü
dört kere Fatiha okuyup hâcet dileye, revâ ola, (yakışır uygun olur), haram
olan hacet dilemezse ve ednâ ( en az) hacet ki makbuldür, Cehennemden âzad
olmaktır.
(Umdetü’l
İslâm’dan)
MİRAC’IN
SEBEBİ VE HİKMETİ
Bu
konuda farklı görüşler ileri sürüldü. Şöyle ki:
Arz semaya
karşı iftihar etmişti:
Arz
(yeryüzü) Semâ’ya karşı iftihâr etti ve şöyle dedi:
-“Ben
senden daha hayırlıyım. Çünkü Allah Teâlâ beni beldeler, denizler, nehirler,
ağaçlar, dağlar vb. varlıklarla süsledi.”
Sema
cevaben şöyle dedi:
-“Ben
senden daha hayırlıyım. Çünkü Güneş, Ay, yıldızlar, felekler, Arş, Kürsî, ve
Cennet bendedir.” Arz:
-“Enbiya,
evliya ve müminlerin tavaf ve ziyaret ettiği Beyt-i Şerif (Kabe) bendedir”
dedi. Sema:
-“Semadaki
meleklerin tavaf ettiği Beyt-i Ma’mur ile enbiya, evliya ve salihlerin
ruhlarının bulunduğu Cennet’ül Mevâ bendedir” diye mukabelede bulundu. Arz
şöyle karşılık verdi:
-“Rasüllerin
efendisi, nebilerin sonuncusu, mevcudatın en faziletlisi ve kâinâtın en
şereflisi olan zât beni vatan edindi, şeriatını benim üstümde icrâ etti ve bana
defnedilecektir.”
Sema
bu sözleri duyunca cevap vermekten aciz kaldı ve sustu. Allah Teâlâ’nın zatına
yöneldi ve şöyle niyazda bulundu:
-“Allah’ım!
Sıkıntıda olanlar sana dua ettiğinde kabul edensin. Ben Arz’a cevap vermekte
aciz kaldım. Muhammed Aleyhisselâm’ı bana çıkarmanı istiyorum. Ta ki Arz onun
cemali ile şereflenip iftihar ettiği gibi ben de onunla şerefleneyim.”
Hazreti
Allah Sema’nın duasını kabul etti ve kulu Muhammed’i (Aleyhisselâm) Mirac
gecesi Semavat’a çıkardı.
Aleyhisselâm
Efendimiz’in en yüce makamlara Miracının hikmeti hakkında bir görüş de
şöyledir:
Mele-i
Ala amellerin en faziletlileri hakkında ihtilaf etti ve dört mesele hakkında
dört bin sene münakaşa ve münazara ettiler ve onların halline muvaffak
olamadılar.
Nebimiz
Aleyhisselâm gönderilince bildiler ki, işte bu müşkil olan şeyler ancak nun
tarafından çözülür.
Bunun
üzerine Allah Teâlâ’ya tazarru ettiler, yakardılar. Allah da habibini“Kabe
kavseyni ev ednâ” makamına çağırdı ve kuluna vahy ettiğini bildirdi.
Bu
vahiy cümlesindedir ki Hazreti Muaz’dan rivayet edildiği üzere Peygamber
Efendimiz Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:
-“Rabbimi
(İsra’da) en güzel bir suret ile gördüm. Buyurdu ki:
-“Ey
Muhammed! Mele-i Âla ne hakkında birbirleriyle hasımlaşırlar, davalaşırlar? Ben
de:
-“Ya
Rabbi sen daha iyi bilirsin,” dedim. Bunun üzerine (kudret) elini iki omuzumun
arasına koydu, (yani beni son derece faziletlerle tahsis etti ve bana feyiz
isâl etti) Ben onun soğukluğunu hissettim. (Yani o feyiz benim kalbime ulaştı)
Sema ve Arz’da ne varsa hepsini bilir oldum. (Yani her şeyin ilmi bana açıldı.)
Allah
Teâlâ buyurdu ki:
-“Ya
Muhammed! Mele-i Âla ne hakkında hasımlaşmaktadır, bilir misin?” Ben de:
-“Evet
keffâretlerde, kurtarıcılarda, derecelerde ve helâk edicilerde, dedim. Buyurdu
ki:
-“Ya
Muhammed doğru söyledin.” Sonra:
-“Ey
meleklerim! Müşkilleri halledecek kimseyi buldunuz, müşkillerinizi sorunuz
buyurdu. Bunun üzerine İsrafil dedi ki:
-“Keffâretler
nelerdir?” Rasülüllah Aleyhisselâm da:
-“Zor
zamanlarda abdesti tam almak, cemaatlere yürüyerek gitmek ve namazdan sonra
diğer namazı beklemektir,” dedi.
Sonra
Mikâil:
-“Dereceler
nelerdir? diye sordu. O da:
-“Yemek
yedirmek, selâmı yaymak ve insanlar uyurken gece namazı kılmaktır,” buyurdu.
Sonra
Cebrail dedi ki:
-“Kurtarıcılar
nelerdir?” Aleyhisselâm Efendimiz:
-“Gizlide
ve âşikarda Allah’tan korkmak, fakirlikte ve zenginlikte doğruluk, gadap ve
rızada adaletli olmaktır,” dedi.
Sonra
Azrail :
-“Helâk
ediciler nelerdir?” diye sordu. O da:
-“Kendisine
itaat olunan cimrilik, tabi olunan heva ve kişinin kendisini beğenmesi,”
cevabını verdi.
Bunların
her birinde Allah’ü Teâlâ:
-“Muhammed
doğru söyledi,” buyurdu.
(Hâdimi,
Aliyyü’l Kâri)
EBU
TALİB’İN DURUMU
Ebu
Talib’in imanı ve kurtuluşu hakkında ihtilaf edildi. Bazıları onun iman üzere
öldüğünü söylediler ve şu beytini delil getirdiler:
Beyit:
Bildim
ki gerçekten Muhammed’in dini,
Din
bakımından halkın dinlerinin en hayırlısıdır.
Peygamberimizin
amcası Ebu Talîb, şu beytin bir parçasını oluşturduğu kasidesi ile Efendimizi
methetmektedir.
(Bununla
beraber bu beyit küfür üzere öldüğü görüşünde olanlara da delil olabilir. Zira
kaside onun kadrinin yüceliğine delâlet etmektedir.)
Neden
olmasın ki? Amcası Nebi Aleyhisselâm’a bir kale olmuş ve onu hasedci münâfıklar
tarafından öldürmekten korumuştur.
Yine o
kasidesinde şöyle demektedir.
Vallahi
onlar topyekün olsa da sana asla zarar veremezler,
Ta ki
başımı yastık olarak toprağa koyuncaya (ölünceye) kadar.
Bazıları
da “Ebu Talib’in imân üzere ölmediği ve Cehennemden kurtulamadığını söylemekte
ve şu Hadis-i Şerife dayanmaktadırlar.
-“Kıyamet
günün (Cehennem ehlinin) en hafif azap görecek olanı Ebu Talib’dir. (Böyle
olduğu halde) kendisine giydirilecek ateşten iki nalin sebebiyle beyni
kaynayacaktır.
(Hâdimi)
(Ramuz Terc. 1/155)
MİRAC’IN
GECE VUKU BULMASININ HİKMETİ
a-
Hazreti Allah gecenin ayetlerini, delillerini sakladı (gözle görünmedi),
gündüzün ayetlerini ise gözle görünür kıldı. Bu duruma gece kırıldı (üzüldü)
Gecenin günlünü almak için Muhammed Aleyhisselâm gece vakti miraca çıkarıldı.
Hadis-i
Kudsi: Ben kalbi kırık olanlarla beraberim.
b-
Gündüz, geceye Güneş ile iftihar etti. Kendisine:
-“Böbürlenme,
semanın güneşi sana şeref veriyorsa, Arz’ın güneşi de yakında Arz’dan semaya
çıkacak,” denildi.
İmam-ı
Busırî’nin dediği gibi:
Sen
bir haremden bir hareme yürüdün
Dolunayın
karanlık bulutlar arasında yürüdüğü gibi.
c-
Gece nöbetçilerin gaflet, yabancıların ğaybet (uzak) vaktidir. O vakitte gözler
uyur, sesler susar, sükunet olur. Geceleyin kalpler mania ve meşguliyetlerden
boş olur. Onun içindir ki ilim öğrenme vakitlerinin en iyisi gecelerdir.
d-
Rasülüllah Aleyhisselâm bir kandil (ışık) dir. Kandil gece yakılır.
Ayet
Meali: Hem Allah’ın izniyle bir davetçi,hem de nur saçan bir kandil olarak
gönderdik. (Ahzab-46)
Peygamber
Efendimiz de Tâhâ kavlinde Bedr Dolunay diye isimlendirildi. Şöyle ki Ebced
hesabı ile:
Ta =
9,
Hâ = 5
dir. Toplam 14 eder.
Sanki
Efendimize “Ey Bedr” diye hitap edilmektedir. Bedir- Dolunay- da gece ortaya
çıkar.
“Sübhanellezi
esrâ bi abdihi leylen” ayetinin taaccübe delâlet eden bir kelime kullanılarak
surenin başına getirilmesi, ayette ileride gelecek şeylerin harikulâde
hadiseler ve hiç kimsenin muktedir olamayacağı ayetler-mucizeler- olduğuna
delâlet eden bir karînedir.
Zira
Araplar acaib hadiseler karşısında tesbih ederler. Sanki, Muhammed
Aleyhisselâm’ın halka Mirac hadisesini haber verdiği zaman halkın
Peygamberimize yalan, sihir ve alay isnat etmesine Allâh’ü Teâlâ taaccüp
ediyor.
Hatta
öyle ki, hadiseyi duyan bazı müminler dahi dinden dönüp küfre düştüler.
HİKAYE
İNATÇIYA
CEVAP BÖYLE OLUR
Hikaye
edildiğine göre müşriklerden birisi Peygamber Efendimize gelerek:
-“Ya
Muhammed ayağa kalk,” dedi. Peygamberimiz ayağa kalktı.
-”Ayaklarının
birisini kaldır” dedi. O da kaldırdı.
-“Ötekini
de kaldır” dedi. Aleyhisselâm Efendimiz:
-“Öbürkünü
de kaldırırsam düşerim” buyurdu. Kafir dedi ki:
-“Yerden
bir karış yukarı kalkamazken semaya ve Sidre-i Müntehâya nasıl yükseldin?”
Bunun
üzerine Peygamberimiz kâfire:
-“Mescidden
çık, bu sözleri Ali’ye anlat, o sana cevap verir,” dedi. Adam dışarı çıktı.
Hazreti Ali Efendimiz ile karşılaşınca ona hadiseyi anlattı. Hazreti Ali
kılıcını sıyırdı ve:
-“İnatçıya
cevap böyle olur,” diyerek kâfirin boynunu vurdu.
EFENDİMİZ
KULLUĞU TERCİH ETTİ
İsra
ayetinde Peygamber Efendimizden Muhammed, Rasül gibi isim ve vasıflarla değil
“Kul” diye tabir edilmiştir. Çünkü Peygamberimiz Allah’ü Teâlâ’dan bunu istedi.
Şöyle
ki:
Mirac
gecesi Hazreti Allah Rasülüllah Efendimize şöyle dedi:
-“Melikler
(sultanlar) bir kulunu mülk vermek için seçtiği ve itibar sahibi yapmak istediği
zaman onun şerefini izhar ederler. Sana ne yapmamı istersin?”
Aleyhisselâm
Efendimiz:
-“Ya
Rabbi, beni ubudiyyet (kulluk) ile kendine izafe et,” cevabını verdi. Hazreti
Allah (C.C.) da, “Sübhanellezi esra bi abdihi” ayetini gönderdi.
Böylece
Peygamberimizi kendisine kulluk izafe etmekle şereflendirdi.
Beyit:
Efendim,
beni “Ey Kulum “ diye çağır,
Çünkü
o, isimlerin en şereflisidir.
Hazreti
Allah:
-“Bu
(ubudiyyet), senin isteğin. Senin için bundan daha güzeli de var. O da “senin
bize habib (sevgili) olarak izafe edilmendir. Sen Habibullah (Allah’ın
sevgilisi) sin.” buyurdu.
Ayetin
manası:
Hususi
(kulu) ve hâlis rasülü (Muhammed’i gece) nin bir cüzünde yürüten zatı tesbih
ederim Gecenin bir cüzündedir, hepsinde değil. Gecenin diğer kısmında yedi kat
semaya çıkmış ve Rabbi ile mülâki olmuştur. “Gece”nin nekre olarak gelmesi
İsra’nın müddetinin az olmasındandır
1
Mescid-i Haram
2
Mescid-i Aksa
1
İbn-i Abbas Radıyallâhü Anh dan: Rasülüllah S.A.V. çocukluk devresinde bir gün
Mekke’nin vadileri arasında kayboldu. Dedesi Abdülmuttalib kendisini ararken
Kabe’nin örtülerine yapışarak şöyle dedi: “Kavuştur bana Ya Rab oğlum
Muhammedi. Olsun bana her işimde yardım eli” Bu duadan sonra Ebu Cehil Onu
buldu ve dedesi Abdülmuttalib’e teslim etti. İşte bu hadisede Hazreti Allah
kendisini düşmanına buldurdu. Bu mevzuda Musa Aleyhisselâm’a benziyor ki
Hazreti Musa’yı sandığa koyup suya bıraktıklarında onu düşmanı olan Firavun
bulmuştu.
(R.Beyan
10/457)
0 comments :
Yorum Gönder