Ey gavsı azam:
Ey gavsın Rabbi buyur:
Allah Teala buyurdu:
— İnsanlık âlemiyle melekût âlemi
arasındaki her hal ,her tavır ve her durum şeraittir. Melekût âlemiyle, CEBERÛT
âlemi arasındaki her hal ,her tavır ve her durum tarikattir. CEBERÛT âlemiyle
LÂHUT alemi arasındaki her hal ,her tavır ve her durum hakikattir.
Ve sonra Allah (c.c.) şöyle buyurdu:
— “Ey Gavs-ı Â’zam! Ben, insanda
zuhur ettiğim gibi başka hiçbir şeyde zuhur etmedim.
Bu beyandan sonra bu kez Ben, Rabbime
sordum:
— Ey rabbim senin mekanın varmı?
— Ey Gavs-ı Â’zam! Ben mekanın
mekanıyım.benim için mekan yoktur.ve ben insanın sırrıyım.
— Ya Rab! Sizin yemeniz ve içmeniz
olur mu?
— Ey Gavs-ı Â’zam! Fakirin yemesi ve
içmesi Benim yemem ve içmemdir.
Ve sonra şöyle sordum:
— Ya Rab! Melekleri neden ve hangi
şeyden yarattın?
— Ey Gavs-ı Â’zam! Melekleri insanın
nûrundan yarattım; insanları da kendi nûrumdan vücuda getirdim.
Buyurdu ve şöyle devam etti:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Ben ne güzel
istekliyim, insan da ne güzel istenilendir! Binici olarak ne güzeldir İNSAN ve
ne güzeldir O’na binit olan varlıklar!
— sonra dedim ey gavsın rabbi:senin
bir bineğin,bir hamilin varmı?
— Allah teala buyurdu:ey gavsı
azam!insanı hamilim(bineğim)yaptım,ve diğer yaratılmışları da insanın
hamili(bineği)yaptım.
—
Rabbim sonra devamla buyurdu ki:
— Ey Gavs-ı Â’zam! İNSAN Benim
sırrımdır; Ben de O’nun sırrıyım. Eğer insan Benim katımdaki mevkiini bilmiş
olsaydı, her nefes alıp verişinde “bugün mülk ancak benimdir” ayetini okurdu.
Ve sonra Rabbim buyurdu ki:
— Ey Gavs-ı Â’zam! İnsan ne yerse, ne
içerse, ne kadar ayağa kalkarsa ve ne kadar oturursa; ne kadar konuşur ve ne
kadar susarsa; ne kadar bir iş işler, ne kadar bir şeye yönelir ve ne kadar bir
şeyden uzaklaşıp ayrılırsa, mutlaka Ben O’nda bulunuyor ve O’nu harekete
geçiriyorum. Çünkü Kudretim her varlığı kapsayıp içine almıştır!
Rabbim sonra buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! İnsanın cismi,
nefsi, kalbi, ruhu, kulağı, gözü, ayağı, dili var ya; işte onların hepsinde Ben
varım. Hepsi de Benim tecellimle zâhir olur; Ben onların başkası değilim.
Ey Gavs-ı Â’zam! Fakirlik ateşiyle
yananı, yoksulluk ateşiyle kıvranan birini görürsen o zaman ona derhal yaklaş;
çünkü Benimle onlar arasında hiç bir perde yoktur.
Rabbim yine buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Bir şey yediğin,
bir şey içitiğin, bir uykuya yattığın ve her halin uyanık bir kalb ve gören bir
göz ile olsun!
Ey Gavs-ı Â’zam! Kim benden batın
yolculuğu ile mahrum olursa,ben onu zahir yolculuğuna mübtela kılarım.
Ve sonra devamla Rabbim buyurdu ki:
— Ey Gavs-ı Â’zam! İttihad (birleşme)
öyle bir haldir ki, kelime ile anlatılamaz ve ona bir tabir de verilemez. Bu
hal gönülde yer bulup mevcut olmadıkça ittihada inanan kimse küfre düşer. Kim
de Hakk’a vuslat peyda ettikten yani Bana gönül yoluyla kavuştuktan sonra
gaflet içinde ibadet ederse, o, Allah’a eş-ortak koşmuş olur.
Rabbim yine buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Kim ezelî (öncesi
olmayan) saâdetle mutlu olursa, ona müjde!… Çünkü o, ebediyen rezîl ve rüsvây
olmayacaktır. Kim de ezelî şekâvetle (mutsuzluk ve bedbahtlıkla) mutsuz olursa,
ona da yazıklar olsun! O artık, bir daha makbul bir insan olmayacaktır!
Ve yine Rabbim buyurdu ki:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Fakirlik ve
yoksulluğu insana binek yaptım; bu bineğe kim binecek olursa, çölleri ve
vadileri aşmadan önce yüce makama ulaşır.
Sonra yine buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Eğer insan ölümden
sonra meydana gelen şeyleri bilmiş olsaydı, dünyada yaşamayı hiç de temenni ve
arzu etmez ve Benim huzurumda her ân ve dakika “YA RAB! CANIMI AL.” diye
yalvarırdı.
Ey Gavs-ı Â’zam! Halkın kıyamet günü
Benim katımdaki hüccetleri, sadece “ONLAR SAĞIRDIRLAR, DİLSİZDİRLER,
KÖRDÜRLER.” Âyetinin hükmü olacak ve sonra da hasret ve ağlamak…
Kabirdeki durumları da böyledir.
Rabbim devamla buyurdu ki:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Muhabbet (gönülden
gelen sevgi) daima iki taraflıdır; sevgi, sevenle sevilen arasındadır. Seven,
sevgiyi aşıp fenâ bulunca sevgilisine kavuşur.
Rabbim yine buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Ruhları,
kendilerine “BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİL MİYİM?” âyeti hitabımdan sonra verdim.
Ruhların kendi kalıplarında kıyamete kadar beklemekte olduklarını görüyorum.
GAVS-I Â’ZAM DİYOR Kİ:
— (Mâna âleminde) Rabbimi gördüm;
Bana buyurdu ki: “Ey Gavs-ı Â’zam! Kim ilimden sonra Ben’den rü’yeti (Beni
görmekliği) isterse, hakikat o, rü’yet ilmiyle mahcûbdur, yani rü’yet ilmi ara
yerde perdedir. Kim de rü’yetin ilimden başkası olduğunu zannederse, hakikat o,
RÜ’YETULLAH ile aldanmıştır.”
Sonra Rabbim buyurdu ki:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Beni gören
kimsenin, artık her hâl ve kârda sormaya ihtiyacı kalmaz. Beni görmeyen kimseye
ise, sormak fayda vermez. Böylesi söz yönünden perde arkasında kalmıştır. Yani
söz, onunla rü’yetullah arasında perde olmuştur.
Ey Gavs-ı Â’zam! Benim katımda fakir,
hiç bir şeyi olmayan kimse demek değildir. Bilakis her hususta emir verme
yeteneği olan kimsedir. O, bir şeye “Ol” deyince, o da oluverir.
Sonra yine Rabbim buyurdu ki:
— Cennetlerde Benim zuhurumdan sonra
artık ne ülfet, ne de nimetin değeri kalır. Cehennemde de Benim onlara
hitabımdan sonra ne yabancılık kalır; ne de ateşte yanmak!
— Ey Gavs-ı Â’zam! Ben her cömert ve
âlicenâb kişiden daha cömert ve ihsan sahibiyim ve Ben her merhamet edenden
daha merhamet ediciyim.
Rabbim devamla buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Benim katımda uyu,
ama halkın uyuduğu gibi değil; ancak o takdirde Beni görebilirsin.
Bunun üzerine Rabbime dedim ki:
— “Ya Rabbi! Senin katında nasıl
uyuyayım?”
Rabbim buyurdu ki:
— Bedeni lezzetlerden kesip
dondurmakla; nefsi şehvetlerden uzaklaştırmakla; kalbi hatıralardan paklamakla;
ruhun zaman mefhumundan ilgisini kesmekle ve zâtını, Zât-ı İlâhiyemde fenâ
(yok) etmekle uyuyabilirsin.
Rabbim yine buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Kendi arkadaş ve
yâranlarına de ki: Sizden kim Beni arzuluyorsa fakirliği seçip beğensin; sonra
da fakirliğin fakirliğini… İşte bu fakirlik tamamlanınca artık onun ötesinde
ancak Ben varım.
— Ey Gavs-ı Â’zam! Yarattıklarıma
karşı merhametli ve şefkatli olusan, o zaman müjde sana!… Yine müjde sana, eğer
yarattıklarıma karşı bağışlayıcı olursan!
Sonra Rabbim buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Arkadaş ve
dostlarına de ki: Fakirlerin davetini ganimet bilsinler. Çünkü fakirler Benim
yanımda, Ben de onların yanındayım.
— Ey Gavs-ı Â’zam! Ben her şeyin
varılacak tek sığınağıyım ve Ben herşeyin nazargâhıyım; dönüş Bana olacaktır.
Ey Gavs-ı Â’zam! Sen cennete de,
ondaki mevcut nimetlere de bakma! O zaman Benim tecellimi vasıtasız olarak
görebilirsin. Bunun gibi cehenneme ve ondaki şeylere de bakma; o zaman Benim
tecellimi vasıtasız olarak yine görebilirsin.
Sonra Rabbim devamla buyurdu ki:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Cennet ehli,
cennet ile; cehennem ehli de cehennem ile meşguldür. Ey Gavs-ı Â’zam! Cennet
ehlinden bir kısmı oradaki mevcut nimetlerden Bana sığınırlar. Nitekim cehennem
ehli de cehennemin şiddetinden Bana sığınırlar.
Ve Rabbim buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Benim, Nebî ve
Resullerden başka öyle kullarım var ki, onların ahvaline dünya ve ahiret
ehlinden hiç bir kimse muttali olamaz; hatta ne cennet, ne de cehennem ehlinden
bir kimse, ne cennet bekçisi Rıdvan, ne de cehennem bekçisi Mâlik onların
ahvalini bilebilirler. Ben onları ne cennet, ne de cehennem ehli kıldım. Ne
sevap ehli, ne de azab ehli eyledim; ne hûri için, ne de gılman için onlara bu
imkanı verdim. Tanımasalar bile onlara gönülden inanan kimselere müjdeler
olsun!
Rabbim devamla buyurdu ki:
— Ey Gavs-ı Â’zam! İşte sen onlardan
birisin. Onların şu dünyada alametleri şudur: Bedenleri az yemek ve az içmekten
eriyip gitmiştir. Nefisleri şehvetlerden geri kalmış, yanmıştır. Gönülleri
hatıralardan paklanıp ütülenmiştir. Ruhları zaman mefhumundan arınıp manevi
düzeye kavuşmuştur. Onlar, evet Onlar Bekâ Yârânı’dır, ebedileşen Allah
dostlarıdır.
Likâ nuru (Allah’a kavuşma nuru) ile
kavrulmuşlardır
Ey Gavs-ı Â’zam! Çok sıcak bir günde
susamış bir kimse sana gelir ve sen de soğuk suya sahib olur, aynı zamanda suya
ihtiyacın da olmazsa, eğer o susamışı sudan men’edecek olursan, şüphesiz ki o
zaman sen cimrilerin en cimrisisin. Ve artık Ben, kendimi merhamet edenlerin en
çok merhamet edeni olarak tescil etmemle beraber, öylesine susamışları kendi
merhametimden nasıl men’ederim?…
Rabbim yine buyurdu ki:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Günah
işleyenlerden hiç biri Ben’den uzaklaşmadı ve ibadet ehlinden de hiç bir kimse
Bana yaklaşmadı. (Çünkü yakınlık ve uzaklık nisbîdir. Allah’ın ilmi, kudreti ve
rahmeti her şeyi içine alıp kuşatmıştır.)
Ey Gavs-ı Â’zam! Eğer bir kimse Bana
yaklaşacak olsaydı, herhalde o, günahkarlardan biri olurdu. Çünkü onlar âciz,
yeteneksiz ve pişmanlık duyan kimselerdir.
Ey Gavs-ı Â’zam! Aczini,
yeteneksizliğini bilmek, nurların ve feyizlerin kaynağıdır. Kendini beğenmişlik
ise, karanlıkların menbaıdır.
Ve Rabbim buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Günahkarlar,
günahları sebebiyle mahcûbdurlar. (Günah, onlarla ilâhi tecelli arasında bir
perde olur.)
İbadet ehli ise, ibadetleriyle
mahcûbdurlar. Bunların ötesinde Benim bir milletim daha var ki, onların ne
günah üzüntüleri, ne de taat ü ibadet kederleri olur.
Sonra Rabbim buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Günahkarları
fazilet ve iyiliğimle; kendini beğenenleri de adalet ve azabımla müjdele!
— Ey Gavs-ı Â’zam! İbadet ve taat
ehli, Benim Naim sıfatımı zikretmekte; günah ehli de Benim Rahîm sıfatımı
anmaktadır.
Ey Gavs-ı Â’zam! Ben, günahtan
geçtiği zaman günahkar kimseye yakınım; taat ve ibadetini bıraktığı zaman
itaatkar kimseye ise uzağım.
Ve Rabbim buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Halk tabakasını
yarattım, Benim güzelliğimin nuruna güç getiremediler. Bu nedenle kendimle
onlar arasına zulmet perdesi gerdim.
Havâssı (seçkin kişileri) yarattım,
onlar da Bana komşu olmaya güç yetiremediler. Bu nedenle ilahi nurlarımı
kendimle onlar arasına perde yaptım.
— Ey Gavs-ı Â’zam! Arkadaş ve
yâranına de ki: Onlardan kim Bana kavuşmak istiyorsa, Benden başka herşeyden
sıyrılıp çıksın!
— Ey Gavs-ı Â’zam! Dünyanın iniş ve
yokuşlarından, geçiş ve derbentlerinden çık ki, âhirete ulaşasın! Âhiretin de
geçit ve derbentlerinden çık ki Bana kavuşasın!
Sonra yine Rabbim buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Cisimlerden ve
nefslerden çıkıp uzaklaş, sonra da kalblerden ve ruhlardan sıyrılıp çık ve
sonra hüküm ve kaydından da çık ki, Bana kavuşasın!
Ve Ben, Rabbime sordum:
— Ey Rabbim! Hangi namaz sana daha
çok yakındır?
Rabbim buyurdu:
— Şu namaz ki, içinde Benden başkası
bulunmaz ve namaz kılan da, kıldığı o namazdan gâib bulunur.
Yine sordum:
— Hangi oruç Senin yanında daha
üstündür?
— Şu oruç ki, onda Benden başkası
yoktur ve o oruçlu da ondan gâib bulunur…
— Hangi ağlayış Senin katında daha
makbuldür?
— Gülenlerin ağlaması.
— Hangi gülmek Senin katında daha
üstündür?
— Ağlayanların gülmesi.
— Hangi tövbe Senin yanında daha
faziletlidir?
— Günahdan korunmuşların tövbesi.
— Hangi korunma Senin katında daha
iyidir?
— Tövbe edenlerin korunması.
Ve sonra Rabbim buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! İlim sahibine
Benim yanımda hiçbir yol yoktur; ancak imandan uzak bir ilmin yalnız başına
sahibini Allah’a kavuşturamayacağını kabul ettikten sonra yol bulabilir. Çünkü
imandan uzak bir şekilde o ilmi alıp o vaziyette kalırsa şeytanlaşır.
Yüce Rabbimi mâna âleminde gördüm ve
kendisine sordum:
— Ey Rabbim! dedim, aşkın mânası
nedir?
— Aşk, aşıkla maşuk arasında bir
hicaptır.
Rabbim devamla buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Tövbe etmek
istediğin zaman, günah üzüntüsünü iç âleminden; korku ve tehlikeleri gönülden
çıkarman gerekir. Bu takdirde Bana ulaşırsın! Aksi halde alay edenlerden, işi
alaya alanlardan olursun.
Ey Gavs-ı Â’zam! Benim harîm-i
ismetime girmek istediğin zaman, artık ne mülk ve melekûte ve ne de ceberûta
iltifat etme. Çünkü mülk âlimin şeytanıdır; melekût ârifin şeytanıdır; ceberût
vâkıfın şeytanıdır. Bunlardan birine razı olan kimse, Benim katımda
koğulmuşlardan sayılır.
Ey Gavs-ı Â’zam! Mücâhede,
müşâhededen bir denizdir. Bu denizin balıkları orada bekleyenlerdir. O halde
müşâhede denizine girmek isteyen kimsenin, mücâhedeyi seçip beğenmesi gerekir.
Çünkü mücâhede, müşâhedenin ayıdır.
Sonra Rabbim bana buyurdu ki:
— Ey Gavs-ı Â’zam! İstekliler için
mücâhede lazımdır; Bana olan lüzumları gibi.
— Ey Gavs-ı Â’zam! Kullarımdan Bana
en sevgili olan, anası - babası ve evlâdı bulunduğu halde kalbi Benimle meşgul
bulunan kimsedir. O kadar ki, babası ölecek olursa onun için hiç bir üzüntü
taşımaz. Evladı ölecek olursa, evlad üzüntüsü diye bir hali görülmez. İşte
kulum bu mertebeye yükselince, artık o Benim yanımda babasız ve evladsızdır.
Ve Rabbim buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Benim sevgim
sebebiyle baba yokluğunun tadını hissetmeyen kimse, Vahdâniyet ve Ferdâniyet
lezzetini bulamaz.
— Ey Gavs-ı Â’zam! Bir yerde Bana
bakmak istediğin zaman, içinde Benden başkası bulunmayan bir gönül seç!
Dedim ki:
— Ya Rab! İlmin ilmi nedir?
— İlmin ilmi, ilimden yana
bilgisizliktir, diye buyurdu ve sonra devam etti:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Gönlü mücâhedeye
meyleden kula müjde olsun!… Gönlü şehvetlere meyleden kula da yazıklar olsun!
Gavs-ı Â’zam diyor ki:
— Rabbimden Mi’rac hakkında sordum.
Rabbim buyurdu ki:
— Mi’rac, Benden başka her şeyden
sıyrılıp yükselmektir. Böyle bir mi’racın kemâli yükselme ve huzurda sağa -
sola iltifat etmemektedir.
Ve sonra Rabbim şöyle devam etti:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Benim katımda
Mİ’RAC’ı olmayan kimsenin namazı namaz sayılmaz. Namazdan mahrum olan kimse,
Benim yanımda mi’racdan da mahrumdur.
0 comments :
Yorum Gönder