Batı Türkistan'ın
Sayram şehrinde doğmuş ve tasavvufi marifetleri Buhara muhitinde edinmiş
bulunan Hoca Ahmed Yesevî, tarikat kurucusu, şair ve din büyüğü olarak Türk
dünyasının manevî hayatını etkilemiş nâdir kişilerdendir.Bilhassa Sır-derya
çevresinde, Taşkent dolaylarında, Seyhun ötelerindeki bozkırlarda yasayan köylü
ve göçebe Türklerin kendisine ve onun tasavvufi tarikatı Yesevîliğe olan
tutkunluklarından ötürü, tarihî şahsiyeti efsaneler altında gizlendi, kimliği
menkıbelere karıştı.
Hayati hakkında bilgilerimiz çok azdır, hakkındaki
menkıbeler ise cildler dolduracak zenginliktedir. Kendisini bugün bile Şeyh
Ahmed Yesevî'ye ve Yeseviliğe mensup sayan halk zümreleri Orta Asya'da
mevcuttur. Tunceli çevresinde yaşayan bir kısım Şii Türk halkı bunların
Anadolu'da kardeşleridir.
Ahmed Yesevi, İbrahim adında bir şeyh olan babasını yedi yaşında iken kaybetti. Ablasıyle birlikte, Türk geleneğinin Oğuz Han'ın başkenti olarak gösterdiği Yesi şehrine göçtüler. Burada ilk tasavvuf terbiyesini Arslan Babadan aldı. Sonra Buhara'ya giderek zamanın en büyük âlim ve mutasavvıflarından ders gördü. Çağının en meşhur sofisi Şeyh Yusuf-ı Hemedani'nin müridi olarak, onun muhabbetini kazandı, Nitekim şeyhi öldükten bir müddet sonra onun postuna da geçti Sonra Yusuf-ı Hemedani' nin eski bir işaretini hatırlayarak Yesiye döndü, ölünceye kadar orada yaşadı. Tesirleri büyük oldu. Göçebeler gibi şehir halklarını ve okumuşları da manevî nüfuzu altına aldı.
Halis göçebe Türkmen muhitinde bu ulu Yeseviye tarikatı,
beklenmeyecek hızla yayıldı, Seyhun kıyılarından Hârzem bozkırlarına, Asya
sahralarına ulaştı. Moğol istilâsı ile Horasan, İran, Azerbaycan Türkleri
arasına geçti. İlk fetihlerle birlikte Alp-erenler, Horasan Erenleri olarak
Anadolu'ya girdi. 13. yüzyıl içinde
Anadolu'da görülmeye başlayan Bektaşîlik,
Babaîlik, Haydarîlik hep o millî Yesevîlik tarikatından çıkmış kollardır.
İleride Yunus Emre'nin
gaybdan gönderilmiş mürşidi sayılacak olan Hacı Bektaş ile
aynı zamanda dinî destan kahramanı olan Sarı Saltuk, sonra Anadolu Ahiliğinin,
pirî-mürşidi sayılan Ahi Evren, Osman Gazi'nin ermiş kayınbabası Ede-Balı,
Orhangazi'nin mürşidi Geyikli Baba ve daha niceleri... Ahmed Yesevî'nin
Anadolu'ya, manevî fetihler için yolladığı, menkıbelerle destekli gerçekler
hâlinde söylenen müritleri, akıncıları, halifeleridir.
Meselâ İslâmi destanlar arasında yer alan
Saltuk-name'de, Anadolu ve Rumeli'de bütün Türkistan ve Turan'ın hatta bütün
İslâm âleminin şaşılacak bütünlük ile birleştirileceği görülecektir. Anadolu
fethinin manevî tasarımını yapan Ahmet Yesevi' nin nurlu çehresi, bu tabloda
elbet görülmektedir.
Hoca Ahmed, inandığı fikirleri yaşayan bir mürşitti.
Tanrı vb Peygambere büyük aşkla bağlı olduğu gibi soy ahlâkının yiğitlik, vefa,
doğruluk hasletlerini de ruhuna kılavuz edinmiştir. Ömrü boyunca günah
işlememek, yalan söylememek, hata etmemek gayreti göstermiştir.
Hazret-i Muhammed'e tutkunluğu dolayısıyle onun yaşadığı
yıllardan fazla yaşamak istemediği söylenir. Peygamber, 63 yaşında vefat
ettiğine göre, o da 63 yaşma
gelince kendisine yer altında bir hücre kazdırmış, kalan ömrünü, günsüz
güneşsiz, orada tamamlamıştır.
120 yıl yaşadığı rivayet edilen Ahmed Yesevi'ye bugün de
Türkistan'ın manevî büyüğü anlamına Hazret-i Türkistan derler. Mevlâna'ya, Anadolu'nun
büyüğü anlamına: Hazret-i Rûm denildiği gibi. Yesevi'nin Türkistan'daki camii
üzerinde şu ayet yazılıdır: "Gaybın anahtarı O'ndadır. O'ndan başka kimse
bilmez."
Ahmet Yesevî tasavvufun,
nefsi körletmek, tevazu, dünya malını hor görmek, soy ve din gözetmeksizin
bütün insanları eşit saymak gibi yüksek görüşlerini, aklı ve fiiliyle
benimsemiş, dervişliğin, kanaatin, fazilet ve değerini, dinî ahlâkî öğütleri,
peygamber ve evlâdına olan muhabbetini, dünya zevklerine düşkünlüğün
zararlarını, Hikmetler nasihatlar hâlinde, mantık gücü ve îman kuvvetiyle
yaymıştı.
Samimî inanç ve davranışlarına hayran olan halk, ona çok
bağlandı. Dünyada ve ahrette azîz saydı. Onu erenler katma çıkarıp şanına
efsaneler donattı. Anadolu ve Türkistan evliyaları Hoca Ahmed'i Pir saydılar.
Öldükten 200 yıl sonra bile şöhreti ne kadar büyük
olmalı ki, Timur Han, onun Yesi'deki mezarı üstüne, mimarlık şaheseri bir türbe
yaptırmak lüzumunu duydu. Türbe, cami ve hânıkah'tan ibaret Yesevî makamı, hem
din hem sanat abidesi olarak, bugün de Türkistan'ın en kutsal ziyaret
yerlerindendir.
Ahmed Yesevi'ye ait olduğu söylenen
"Divan-ı Hikmet" adlı bir eser mevcuttur. Ancak, bu divanda toplanan
Hikmetlerin bir kısmı Ahmed Yesevi'nin olsa bile, zamanla türlü Yesevî
dervişlerine ait parçaların o kitapta toplandığı, dil ve anlatış farklarından
anlaşılmaktadır. Zaten ellerdeki en eski Divan-ı Hikmet yazmaları 17. yüzyıldan
önceye gitmemektedir. Bu bakımdan onların 12. asırda yazılmış hikmetlerin
tıpkısı olduğunu söylemek de zordur.
Zaten Ahmed Yesevî şairlik iddiasında değildir. Yalnız,
fikir ve duygularım halka daha iyi öğretebilmek için manzum hikmetler tarzını
seçmiştir. Dervişleri ve halifeleri de yüzyıllar boyunca onun izinden giderek
benzer parçalar yazmışlardır. Divan-ı Hikmet'e Yesevî tarikatı mensuplarının
ortak eseri gözüyle bakılabilir.
Divan-ı Hikmet'teki parçaları dilber ve şarabı öğen
öteki şiirlerden ayırdedebilmek için Hoca Ahmed'in bu manzumelerine Hikmet adı
verilmiştir. Bunların çoğu kuru öğretici mahiyette lirizm ve heyecandan uzak
parçalardır.
Biçim yönünden Hikmetler: a) Türk nazım birimi olan
dörtlüklerden kurulmuş Koşma nazım
şekli ile; b) hece vezniyle
(çoğu 4+4+4-12, bazen 4+3=7 kalıbiyle; c) Halk şiirinde
çok görülen,redifle
pekiştirilmiş yarım kafiyeler çok
kullanılarak; ç) Arapça ve Farsçanın biraz karıştığı fakat sade bir Doğu
Türkçesi ile yazılmışlardır. Ancak gazel ve mesnevi nazım
şekliyle yazılmış Hikmetler de az değildir.
Muhteva yönünden Hikmetlerin fikir ve duygu tarafı
kuvvetli ama coşkunluk ve lirizm yönü eksiktir. Fikir olarak, şeriat ve tarikat
görüşlerini birbirlerine zıt düşürmemiş, bunları kaynaştırmıştır. Dinde hoca,
tasavvufta evliya sayılışının bir sebebi de budur.
Bilhassa Özbek ve Kazak Türkleri arasında tutunan ve
türlü kılıklar altında Türk dünyasına (Anadolu'ya da) yayılmış olan
Yesevilikte, İslâmiyetin ve tasavvufun eski Türk boy ve soy gelenekleri ile
sımsıkı kaynaştığı, az da olsa Şamanlık ve Budizm'den bazı esintilerin tarikat
kalıbına döküldüğü görülmektedir.
Dergâhta kadın ve erkeklerin birlikte zikretmeleri,
sığırların kurban edilmesi Yesevilikte yadırganan şeyler değildir. Ayrıca
kötülerin hayvan şekline sokulacağı, iyilerin türlü kuşlar biçimlerine girerek
uçacakları gibi bazı söylenti inanışlar da şüphesiz bazı eski kültürlerden
sızıp gelmiş olsa gerektir.
Ahmed Yesevî, hem yüksek şahsiyeti, hem büyük
teşkilâtçılığı, hem de Hikmetleri ile Türklük dünyasının her tarafına, dolaylı
veya açık tesirleri görülmüş nâdir büyüklerimizden biridir.
(Aşağıdaki hikmette, veli şairin hayatını ve samimi
inancını anlatmakta söylemekte ve bilhassa 63 yaşında ölen Peygamber Efendimizden
daha fazla yaşamayı, sevgisine aykırı bulduğu için o yaşta yer altına girişini
hikâye etmektedir.)
HİKMET
Ol Kadirim kudret birlen nazar kıldı
Hurrem bolup yir astıga kirdim muna
Garip bendeng bu dünyadan güzer kıldı
Mahrem bolup yir astıga kirdim muna
Ol Kadirim kudret birlen nazar kıldı
Hurrem bolup yir astıga kirdim muna
Garip bendeng bu dünyadan güzer kıldı
Mahrem bolup yir astıga kirdim muna
Zâkir bolup, şâkir bolup Hak'nı taptım
Şiyda bolup, rüsva bolup candın öttim
Andın songra vahdet meydin katre tattım
Hemdem bolup yir astıga kirdim muna
Şiyda bolup, rüsva bolup candın öttim
Andın songra vahdet meydin katre tattım
Hemdem bolup yir astıga kirdim muna
Altmış üçke yaşım yitti bir künçe yok
Vâ-dirigâ, Hak'nı tapmay könglüm sınuk
Yir üstide, sultân min tip, boldum uluk
Pür gam bolup yir astıga kirdim muna
Vâ-dirigâ, Hak'nı tapmay könglüm sınuk
Yir üstide, sultân min tip, boldum uluk
Pür gam bolup yir astıga kirdim muna
Başım tofrak, cismin tofrak, özim tofrak
Köydüm yandım, bola'Imadım hergiz afak Hak
vaslıga yiter min tip ruhum müştak
Şemnem bölüp yir astığa kirdim mene
Köydüm yandım, bola'Imadım hergiz afak Hak
vaslıga yiter min tip ruhum müştak
Şemnem bölüp yir astığa kirdim mene
(Ahmet Yesevî; Divan-ı Hikmet)
1) Benim Tanrım Kudret ile bir baktı- Mesut olup yer
altına girdim işte- Garip kulun bu dünyadan geçti gitti - Sırdaş olup yer
altına girdim işte.
2) Zikrederek, şükrederek Hakk'ı buldum - Âşık olup, kınanarak candan geçtim - Ondan sonra "teklik" içkisinden bir damla tatdım. - Peygamber'e yoldaş olup yer altına girdim işte.
3) Yaşım altmış üçe yetti, bir gün yaşamamış gibiyim - Ah yazık! Tanrı'ya varmayan gönlüm kırık - Yeryüzünde "sultanım" diye ululanırken Gamla dolup yer altına girdim işte.
4) Başım toprak, cismim toprak, özüm toprak - Yandım yakıldım da yine tertemiz olamadım - Tanrı'ya kavuşacağım diyen ruhum özlem içinde - şebnem olup yer altına girdim işte.
2) Zikrederek, şükrederek Hakk'ı buldum - Âşık olup, kınanarak candan geçtim - Ondan sonra "teklik" içkisinden bir damla tatdım. - Peygamber'e yoldaş olup yer altına girdim işte.
3) Yaşım altmış üçe yetti, bir gün yaşamamış gibiyim - Ah yazık! Tanrı'ya varmayan gönlüm kırık - Yeryüzünde "sultanım" diye ululanırken Gamla dolup yer altına girdim işte.
4) Başım toprak, cismim toprak, özüm toprak - Yandım yakıldım da yine tertemiz olamadım - Tanrı'ya kavuşacağım diyen ruhum özlem içinde - şebnem olup yer altına girdim işte.
0 comments :
Yorum Gönder