Hacı Bektaş Veli, Ahmed
Yesevi'nin halifesi Lokman Perende'nin bizzat talebesidir. Kendisi mükemmel bir
dinî-millî kültür formasyonu almıştır.
Bu sebeple O, Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşması
için Türkistan illerinden vazifeli olarak gönderilmiştir. Böylesine mesuliyetli
bir görevi üstlenen Horasan Alperenlerinden Hacı Bektaş Veli'nin Hayatı ve
Eserleri'ni burada bir kaç satırla anlatabilmemiz mümkün değildir. Onun hayatım
daha çok eserlerinden hareketle ele almak zorundayız. Ancak günümüze kadar Hacı
Bektaş Veli'nin hayatı ve eserleri hakkında (Prof. Dr. Esad Coşan hariç) ciddî
bir araştırma yapılmamıştır.
Birkaç yıldan bu yana idame ettirmeye çalıştığımız
"Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi" nezdinde Hacı
Bektaş Veli'nin hayatını, eserlerini, fıkirlerini ve tesirlerini araştırmaya
başladık. Bunlar zamanla Merkezimizde sırasıyla neşredilecektir.
Hacı Bektaş Veli'nin hayatını, eserlerini ayrı ayrı
ele alacağız. Özellik Onun hayatı etrafında teşekkül eden menkıbeler ve
velayetnâmeler çerçevesinde "Menkabevî Hayatı"nı ayrıca vereceğiz. Bu
makalemizde ise, sadece "Hacı Bektaş Veli'nin Tarihî Hayatı ve Eserleri'ni
ana hatlarıyla vermeye çalışacağız.
1. Hacı Bektaş Veli'nin Yaşadığı Devir ve Doğum Tarihi
Asıl adı Muhammed Bektaş olan Hacı Bektaş Veli'nin
yaşadığı dönem ve çevre iyi bilinmekle beraber, kaynaklarda doğumu hakkında
farklı bilgilere rastlanmaktadır.
Doğum ve vefat tarihleri konusunu en eski
kaynaklardan başlayarak bugüne kadar yapılmış tetkiklerden elde ettiğimiz
bilgiler ışığında kısaca şöyle izah edelim:
Hacı Bektaş Veli'den bahseden kaynakların en eskisi
Eflâki Dede'nin "Menâkıbu'l-Arifin" ( 1 ) adlı eseridir. Eflâkî,
"Hacı Bektaş'ın Baba Resûlullah (Baba İshak)'ın meşhur halifesi
olduğunu" söyler. Hacı Bektaş'tan bahseden diğer eski bir kaynak da;
Aşıkpaşazade Tarihi'dir. Bu eserde Hacı Bektaş'ın doğum ve vefat tarihleri
hakkında herhangi bir açıklamaya rastlanmasa da, seyahatlerinin izah edilmesi
kayda değer bir bilgidir. Taşköprüzâde Ahmed (Ö. 1553),
"Ey-şakâiku'n-Nu'mâniyyetî Devlei'lOsmaniyye" adlı eserinde onu I.
Murad ( 1362-1389) devri âlimleri arasında zikreder (2).
Tezkireci Ali de, Künhü'1-Ahbâr'ında onun Orhan Bey (
1326-1362) zamanında yaşadığını söyler. Bu konuda taradığımız eserlerin bir
çoğundaki tarihler bu döneme aittir.
Hacı Bektaş Veli'nin doğumu ve vefatı konusunda
Hacıbektaş ilçesi Halk Kütüphanesinde bulunan bir yazma eserde şu kayıt
bulunmaktadır: "Hazine-i Celîle'den Şeref Vürüd olan tomâr-ı kebîrde
muharrar olduğu üzere tarihî vilâdet-i şerifleri 606 ( 1209) olarak müdde-i
ömr-i şerifleri 63 olmağla 669 ( 1270) senesi vefât-ı şerifleri muharrer
olduğundan iş bu mahalle tahrir olundu (3). Aynı kütüphanede 119 no'daki
Vilâyetnâme'de (v.Ib)Silsilenâme'den alındığı belirtilen Hacı Bektaş'ın 63 yıl
yaşadığı ve 606/ 1209'da doğup 669/1270'de vefat ettiği kayıtları mevcuttur (4).
Vakıf kayıtlarından onun 690/ 1291 tarihmerinden önce
vefat ettiği anlaşılmaktadır. 695 H.'de yazılmış bu vakfiyede Hacı Bektaş
Veli'den "merhum" olarak söz edilmektedir(5). Bu konuda Bedri Noyan
da, onun "Nuşabur"da doğduğunu, babasının İbrahim, annesinin Hatem
(veya Hateme) Hatun olduğunu belirttikten sonra, Bektaşi kaynaklarında Hacı
Bektaş'ın doğumunun "mürüvvet" sözünün ebced karşılığı (646/1248),
"reft" karşılığı (680/1281), yaşama süresinin "Muhammed"
karşılığı (92) ve Hakk'a yürüyüşünün karşılığı (723/ 1325) veya karşılığı (738/
1337) olarak verildiğini nakleder (6). Bu konuda bu tür ilmi araştırmalarda
dikkate alınması gereken bir hususu da belirtmek gerekir. Velâyetnâme'de adı
geçen, Mevlâna, Seyyir Mahmud-ı Hayrânî, Nureddin bin Cebe, Hacım Sultan vb.
gibi birçok zâd XIII. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış kimselerdir.
Bu da bize Hacı Bektaş Veli'nin yaşadığı çağ
hakkında (XIII. yüzyılın ikinci yarısı) tahminî bir fikir vermektedir. Genel
olarak kaynaklarda verilen doğum tarihlerinin 1209-1248 arası, vefât
tarihlerinin de 1270-1337 arası olduğu görülmektedir. Bu durum Hacı Bektaş
Veli'nin XIII. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olduğunu kesinleştirmektedir.
Velâyatnâme'de Hacı Bektaş'ın babasının
"İbrahimü's-Sânî", annesinin ise Nişabur şehri âlimlerinden Şeyh
Ahmed'in kızı olduğu yazılıdır. Bu hususta şu kayıtları görmekteyiz: Sultan
İbrahimü's-Sâni ile Hatem 24 yıl evli kaldıkları hâlde çocukları olmaz. Sultan
İbrahim, şehrin ileri gelenlerini toplayarak, bir erkek çocuğunun olması için
dualar edilmesini, Kur'an-ı Kerim'den hatimler yapılmasını ister. Buna karşılık
ihsanlarda bulunur. Bir hafta kadar hatimler yapılır, dualar edilir. Nitekim
Hâteme Hatun Sultan İbrahim'den gebe kalır, müddeti dolunca da nur topu gibi
bir erkek çocukları olur. Çocuğunun adını "Bektaş" koyarlar:
"Göricek yüzüni oğlunun o mâh
Adını Bektaş virdi onun şâh" (7) dediler.
2. Adı
Vakfiyelerde ve diğer bazı kaynaklarda "Hacı
Bektaş" olarak anılmasının daha sonraki hac'la ilgili kerâmeti dolayısıyla
söz konusu olduğunu sanıyoruz. Ali'nin Künhü'l-Ahbâr'ı gibi daha sonra yazıları
bazı kaynaklarda da Hacı Bektaş'ın sadece bir kalâp olduğu nakledilir.
"Bektaş" kelimesi bazen "Bektaş",
"Bekdeş", "Petteş" gibi farklı şekillerde yazılmıştır. Bu
kelime, "eş, benzer, misil, muâdil" (8) anlamlarına gelmektedir.
Ayrıca "Âmedan-ı Tâife-i Bektaşiyân be-Hânkâh-ı
Hâce-i Cihân" adlı bir yazmada "Bektaş"ın beş harf olduğu ve her
beş harfin de mânâları şu şekilde ifade edilmektedir.
"Bektaş beş harfdür: Evvel harf, bâ'dur: Bâ
bulûğa işaretdür, yani kişi kendünün zâtınun esrarına vâkıf ve sıfatunun kârma
ârif ola ki derecesi bâliğini bula, ki ol derece...........derecesidür. Üçüncü
harftâ'dur: Tâ türâba işaretdür. Yani işi türâb misâli olup her kişinin pâmâli
ola ve hiç kimse ile kıl u kâli olmayup gönlinde dünyâ eşgâli yir idinmeye.
Fekr-la hâli hoş ola, tâ ki fukarâ menzilin bula. Dördüncü harf, elif dür: Elif
uhuvvete isaretdür. Ya'ni kişi kimse her mu'mini yad bilmeyip uhuvvet eyleye
âhiret için muhabbet ide müzâheret içün" ki buyurmuştur. Resül Hazreti
(a.nı.). Beşinci harf, Şin'dür: Şin şeyne işaretdür. Yeşn arla ola bi'ar olmaya
ve a'mâl-i kubihaden perhiz idüp ahval-i sahiha ile temiz ola, tâ ki makâmın
bula ki yirde vekarına dalel ve ârme zelel gelmeye (9).
Prof. Dr. Esad Coşan, "Bektaş"ın lâkap
olduğunu, zirâ "o zamanlarda âlim ve asil kişilerin -İranlı veya başka bir
soydan olsa bile- muhakkak dini mahiyette bir ismi bulunduğunu"( 10)
belirtmektedir.
Gerek Vilâyetnâmelerde, gerekse Hacı Bektaş'la ilgili
diğer bazı eserler-de, Hacı Bektaş Veli için söylenen şu sıfatlar vardır:
"Kutbu'l Aktâb, mesned-i ul'lulilhâb, Sultânu'l-evliyâ, Burhâmü'lasfıyâ,
Fahr-i erbâb-ı Bâbul-lâh, Envârü'l-yâkin, Fatihü'l-evbâb-ı sülâle-i hazret-i
sâhib-i sırr-ı ve'l-keşf, aşk deryası, Küşâde-i bâb-ı hikmet, Nesl'l sâki-i
kevser, sâhib-i keşf-i ledünnî, Fahr-ı ma'den-i erkân, Sultânü'lârifın,
ser-çeşme-i nûr-ı dîn, Tâcü'lârifin, Gavsü'l-vâsılîn, Heykel-i nûrânî, Kutb-ı
Rabbâni..." vb.
"Hacı" lâkabı ise, Vilâyetnâme'de yer alan
bir kerâmet sonucu Bektaş'ın asıl adıyla birlikte anıla gelmiştir.
Vilâyetname'ye göre, Hacı Bektaş'ın hocası Lokman-ı Perende Horasan'dan hacca
gittiğinde; Arafat'ta vakfeye geçildiği zaman, arkadaşlarına: -Bugün arife,
bizim evde şimdi bişi bişirirler demiş. Bu hâl Hacı Bektaş'a malûm olmuş,
Lokman'ın evinde pişirileri bişiden bir tepsiye koyarak. bir dakika içinde
Arafat'a ulaştırmıs. orada bunu yemişler. Hac dönüşü Nişabûr halkı kendisini
karşıladığı ve tebrik ettiği zaman, Lokman. "asıl Hacı olan Bektaş'tır,
hepimiz onu kutlayalım" diyerek onun bu kerâmetini halka duyurmuştur ( 11
) .
3. Anadolu'ya Gelişi
Aslen Horasanlı olan ve Nişâbur şehrinde doğduğu
bilinen Hacı Bektaş Veli şeyhinin dergâhında üç yıl hizmet ettikten sonra,
şeyhinden emanetleri ve icazeti alır. Şeyhinin, "Müjdeler olsun ki Kutb'ul
aktâblık" senindir; kırk yıl hükmün vardır. Şimdiye dek bizimdi, bundan
sonra senindir. Biz bu yokluk yurdunda çok eğlenmeyiz, âhirete gideriz. Var,
seni Rum'a saldık. Sulucakarahöyük'ü sana yurt verdik. Rûm abdallarına seni baş
yaptık, demesiyle, Hacı Bektaş, Anadolu'ya gelmek için yola çıkar.
Velâyetnâmedeki bu kayıt, tarihî kaynaklarca da doğrulanmaktadır.
Hacı Bektaş'ın Amasya, Kayseri, Sivas şehirlerine
gittiği daha sonra Karacahöyük'e yerleştiği de Aşıkpaşazâde tarafından
nakledilmektedir. Değişik kaynaklarda Hacı Bektaş'ın önce Necef, Kerbelâ,
Bağdat ve bazı imamların makamlarını ziyaret ettiği; Şanı Kudüs, Halep,
Gaziantep, Elbistan, Tarsus, Bozhöyük, Muğla Kalesi gibi birtakım yerleri de
dolaştığı kaydedilmektedir.
Hacı Bektaş Veli, Sulucakarahöyük'e geldiği zaman
İdris Hoca ile karısı Kutlu Melek (Kadıncık Ana)in misafiri olur, kendisinin
ilk müritleri de bunlardır (12).
4. Vefatı
Hacı Bektaş Veli'nin vefatı da doğumu gibi.
ihtilaflıdır. Kaynakların çoğu onun 63 yıl yaşadığı H. 606 (1209)'da doğup
H.669 (127:)de vefat ettiğini kaydetmektedir. Müritlerinin doğum tarihleriyle
uyuşması açısından 1270'den sonra verilen tarihlerin de göz önünde
bulundurulması gerektiğini hatırlatarak onun kesin olarak 13. yüzyılın sonu ile
14. yüzyılın başına rastlayan tarihlerde vefat ettiğini söyleyebiliriz.
Aşık Paşazâde Tarihinde, Hacı Bektaş'ın kardeşi
Menteş'in şehit edildiğini, Hacı Bektaş'ın Kayseri'den Karacahöyük'e geldiği ve
mezarının orada olduğu kaydedilmektedir (13).
5. Mezarı
Hacı Bektaş Dergâhı'nın üçüncü avlusu olan Hazret
Avlusu'nun giriş kapısının karşısındaki bölümdedir.
Türbenin, Hacı Bektaş'ın ölümünden 242 yıl sonra (
1582) Yasinabud Livası Emiri Murad bin Adullah tarafından yaptırıldığı
anlaşılmaktadır ( 14). Avlu kapısından sekiz basamak merdivenle aşağı inilir.
Merdivenin karşısında asıl binaya giriş kapısı bulunmaktadır. Bu kapıya kadar
yolun iki kenarında Dede, Baba ve Babagânın on iki tane mezarı vardır.
Hacı Bektaş Türbesi'nin Selçuklu mimarisinin güzel
örnekleriyle işlenmiş mermer bir (Akkapı) medheli vardır. Buradan iki basamak
merdivenle loş bir koridora girilir. Koridorun, sağ tarafında Kızılca Halvet
(Çilehâne-Çile Damı) vardır. Halvet kapısının tanı karşısında yüklük şeklinde
bir girinti vardır.
İkinci kapıdan "Kırklar Meydanı'na girilir.
Kırklar Meydanı'na girilen kapının sağ tarafında Hacı Bektaş Veli'nin
sandukasının bulunduğu yatırın giriş kapısı vardır. "Gök eşik"ten
içeri girilince, tahminen 5X5 metre ebadında türbe ortasında Hz. Pîr'in yüksek
sandukası görülür. Yatırda büyük bir azamet ve kutsallık vardır (15).
6. Eserleri
Bilindiği gibi, yakın zamana kadar Hacı Bektaş
Veli'ye ait olduğu bilinen eserlerin sayısı oldukça azdı. Fuat Köprülü,
"Anadolu'da İslâmiyet" adlı makalesinde Hacı Bektaş Veli'nin bir
Fatiha Tefsiri, bir Makâlât'ı bir de Farisi bir eseri olduğunu nakletmekte
(16). Daha sonraki araştırmacıların Hacı Bektaş'a ait olduğunu söyledikleri
eserler ise şunlardır:
a) Kitabü'l-Fevâ'idi:
İstanbul Üniversitesindeki nüsha (Ty.55)da, anlatım
üçüncü şahıs ağzından verilmektedir. Abdülbâki Gölpınarlı, bu eserin Hacı
Bektaş Veli'ye ait olmayıp, Mesnevî, Nefehât... gibi bazı tasavvufi eserlerden
iktibaslarla oluşturulduğunu söyler (17).
Eserin Üniversitedeki yazması Türkçe'ye çevrilmis ve
basılmıştır ( 18) . Eser muhteva olarak Makalât'la çok büyük benzerlikler
göstermektedir. Prof. Dr. Esad Coşan, eser hakkındaki mütealâlarını
belirtirken, eserin, gerçekten Hacı Bektaş'la ilgili olduğunu, ancak
"eserin muhtelif ilâve ve tahrifler ile asli hüviyetinden
uzaklaştığı"nı ( 19) söyler.
b) Fatiha Suresi Tefsiri:
Hacı Bektaş Veli'nin böyle bir eseri bulunduğunu ilk
defa Fuad Köprülü haber vermiştir. Ancak o da Bahâ Sa'id Bey'in verdiği
ma'lumata dayanır. Bahâ Sa'id Bey, sonradan yanan Tire Kütüphanesi'nde Hacı
Bektaş'a ait bir tefsir-i Fatiha olduğunu söylemistir (20). Prof. Dr. Esad
Coşan ise, "Tire Kütüphanesine gittiğini, fakat eserin ne nüshasına ne de
eserle ilgili bir kayda rastlayamadığını belirtmektedir (21).
Mutasavvıfların bilhassa Fatiha, Yasin-i Şerif
tefsiri gibi birtakım tefsirler yapmaları Hacı Bektaş'ın da böyle bir eseri
bulunabileceğini muhtemel kılıyor.
c) Şathiyya:
Hacı Bektaş Veli'nin iki sayfa kadar tutan bir
şathiyyesi olduğunu yine Abdülbaki Gölpınarlı nakletmektedir. 1680 yılında
Enverî mahlası Hurufı ve Nakşî bir müellif tarafından nazım ve nesir karışık
olarak "Tuhfetü's-Salikîn" adıyla şerhedilen bu eserin yeri
bilinmiyor. Bu konuda, Türk Ansiklopedisi'nin "Bektaş" maddesinde
sınırlı bilgi veren A. Gölpınarlı, eserin bulunduğu yeri zikretmemiştir.
ç) Hacı Bektaş'ın Nasihatleri:
Hacı Bektaş Veli'ye ait nasihat ve vasiyetler, bir
nüshası Hacıbektaş İlçesi Halk Kütüphanesi Ktp. no:29'da kayıtlı olan ve
Dedemoğlu tarafından yazılan "Akâid-i Tarikat"ı müteakiben
kaydedilmiştir. Nasihatların İstanbul Arkeoloji Müzesi Ktp.no: 891'de kayıtlı
"Mecmuatü'r-resâil" içinde eksik olarak bulunduğu da bilinmektedir.
Bu nasihatların gerçekten Hacı Bektaş'a ait olup
olmadığı konusunda kesin bir delil bulunmamaktadır.
d) Besmele Şerhi:
Bir nüshası Manisa Kütüphanesi'nde bulunan bu eser
Türkçe olarak kaleme alınmıştır. Eser, Hacı Bektaş Veli Besmele Tefsiri adıyla
neşredilmiştir (22).
Hacı Bektaş Veli bu eserinde besmelenin mânâ ve
ruhunu yorumlar. Bunu yaparken de ayet, hadis ve birtakım kıssalardan deliller
getirir.
e) Hacı Bektaş'a ait olduğu söylenen diğer eserler:
Abdulbaki Gölpınarlı tarafından Hacı Bektaş'a ait bir
"Hadis-i Erba'în Şerhi" bulunduğu nakledilmiştir (23). Ayrıca,
"Makalât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye" adlı bir diger eserin de
ona ait olduğu söylendiği halde esere dair herhangi bir kayda rastlanmamıştır.
Hacı Bektaş'a atfedilen şiirlerin de, esasen
"onun enfes evlâdı olarak bilinen ve İdris Hoca ile Ana Hatun soyundan
gelen üç tane Bektaş Çelebi'den ilki olan Zekr-nûş Yusuf Bali oğlu Bektaş
Çelebi ( 1554-1580)'ye ait olduğu muhtemel görülmektedir." (24)
Hacı Bektaş Veli'nin "Hunda-nâme" ve
"Üssü'l-Hakikâ" adlı eke eserinin daha olduğu söylenmekteyse de,
şimdiye kadar hiçbir nüshasına rastlanılmaması, bizim bu eserlerin kimliği
hakkında bir yargıda bulunmamızı güçlendirmektedir(25).
f) Makâlât
Prof. Dr. Esad Coşan tarafından neşredilen
Makâlât'ın (26) aslı, Arapça'dır. Velâyetnâme'de "Said Emre'nin Makâlât'ı
Türkçe'ye çevirdiği söylenir. Oldukça zengin bir nüsha özelliğine sahip olan
eserin aynı zamanda manzum ve mensur türleri de bulunmaktadır.
Makâlât'ın ona ait olduğu konusunda hiç süphe
bulunmamaktadır. Çeşitli dini ve tasavvufi meselelerin çok açık bir şekilde ele
alındığı bu eserin asıl önemli özelliği, Hacı Bektaş Veli'nin şimdiye kadar
tanıtıldığı gibi Şiî-Batınî bir kişilikte olmayıp, aksine şeriate bağlı bir
mutasavvıf olduğunu açıkça göstermesidir.
Makalât bilindiği gibi, dört kapı-kırk makam tertibi
üzre kaleme alınmıştır. Bu tertip, Ahmed Yesevi'nin "Fakrnâme"siyle
hemen hemen aynıdır (27). Dört kapı (şeriat-tarikat-ma'rifethakikat) kırk
makam anlayışı Türk mutasavvıflarının kabul ve takip ettikleri bir sülük
anlayışıdır. Makâlât, bu özelliğiyle, Fakr-nâme'nin bir şerhi gibidir. Bir
Hacı Bektaş muakkibi olan Yunus Emre de, şiirlerinde bu sülûk usulünü oldukça
geniş olarak ele almıştır.
Bu da bize göstermektedir ki Türkistan'da Ahmed
Yesevi ile başlayan tasavvuf hareketi, Anadolu'da Hacı Bektaş Veli ve Yunus
Emre ile hayat bulmuştur. Bu üç gönül adamı fikirleri itibariyle birbirini
takip eden ve bütünleyen bir zincirin halkalarıdır.
Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL
Gazi Üniv. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Veli
Araştırma Merkezi Başkanı
Notlar:
(1) Eflâkî, Menâkıbu'1-Ariün,
(Çev: Tahsin Yazıcı), c. l.
(2) Eş-şakâ'iku'n-Nu'mâniyye fi
Ulemâ-i Devleti'1-Osmaniyye, Taşköprüzade, inceleme ve notlarla neşreden: Ahmet
Subhi Furat, Edebiyat Fak. Bas. İst., 1985.
(3) Hacı Bektaş Veli, Makâlât,
(Haz: Prof. Dr. Esad Coşan), Sehâ Neşriyi, Ank. 1986.
(4) Ayrıca bkz. Türk
Ansiklopedisi, C.6, s.32. (5) Ali Emiri, Tarih ve Edebiyat Mecmuası, 20, s. 670.
(6) Bedri Noyan. Bektâşilik,
Alevilik Nedir?, Ank. 1985.
(7) Gölpınarlı, Velâyetnâme, s.
1-4.
(8) Tarama Sözlüğü, TDK, yayım,
Ankara, 1967. c. IV. s. 5.
(9) Günay Kut, T.D.A. Yıllığı,
Belleten, 1971, s. 230.
( 10) E. Coşan, Makâlât, s. XXI.
(11) Abdülbaki Gölpınarlı,
Vileyetnâme, İst., 1958, s. 5; H. Duran, a.g.e., s. 22-23.
(12) Bak. H. Duran, a.g.e., s.
23-24. (13) Bak. a.g.e., s. 25.
(14) Tarım. C.H., Kırşehir
Tarihi. Kırşehir 1968. s. 186, yine bkz. Noyan, Bedri, a.g.e., s. 42.
(15) Geniş bilgi için bkz. Bedri
Noyan, Hacı Bektaş'ta Pirevi ve Diğer Ziyaret Yerleri, İzmir, 1964: H. Duran,
a.g.e., s. 25-26.
( 16) Bkz. Fuat Köprülü
"Anadolu'da İslamiyet", Mihrâb, s. 86.
(17) Türk Ansiklopedisi
"Bektâş" maddesi.
(18) Hazret-i Hünkâr Hacı Bektaş
Veli'nin Vasiyetnâmesi, Kitabü'1-Fevâ'id. LÖ., Dizergonca Matb., İst. 1959.
(19)Makâlât, s. XXXIX.
(20) Köprülü, Les Origines du
Bektachisme" ayrı basım, s. 23. "Anadolu'da İslâmiyet", s. 86.
(21) Makâlât. s. XL.
(22) Hacı Bektaş Veli, Şerh-i
Besmele (Yayma hazırlayan: Rüşdü Şardağ) Kültür Bakanlığı. Ank. 1989.
(23) Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus
Emre. s. 302.
(24) Abdülbaki Gölpınarlı.
Alevî-Bektaş'i Nefesleri, s. 11; Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Vakfı; Türk
Kültürü ve Hacı Bektaş Veli. Ank. 1988, s. 48.
(25) Bak: H. Duran. a.g.e., s.
28-30.
(26) Makâlât, Seha Neşriyat,
Ank. 1986.
(27) Bu benzerlikler için bkz.
Abdurrahman Güzel, "Ahmed Yesevi'nin Fakr-nâmesi ile Hacı Bektaş Veli'nin
Makâlât'ı arasındaki Benzerlikler" Milletlerarası Ahmed Yesevi Sempozyumu
Bildirileri, Ank. 1982. s. 33-43'den ayrı basım.
0 comments :
Yorum Gönder