1. NEFS-İ EMMARE: Kötülüğü
fazlasıyla emreden nefis. Avamın nefsi, halkın aşağı tabakasının, aşktan
mahrum, tevhidden habersiz, benliğe mahkum olmuş, dünya sefasına dalmış,
ma’nevi feyzlerden mahrum kalmış, içgüdüsünün çemberini kıramamış, ’onlar
hayvan gibidirler, dahada şaşkındırlar’ (Araf suresi 179) ayetinin tarif ettiği
nefis. Dünya ziynetlerine kanmış, altına, gümüşe tapmış, kadını şehvetinin
mimarı yapmış, ilkelliğin heykeli nefis.
Kur’an-ı Kerim’de “(bununla
beraber) nefsimi temize çıkarmıyorum. çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü
emreder. Rabbim acımış, korumuş o başka. Şüphesiz rabbim çok acıyan, pek
esirgeyendir” buyurulur. Bu nefis, ismini, ayetteki ‘le emmaretun’ kelimesinden
almıştır.
Bu mertebedeki nefis, negatif
olup toprağın üstüne değil de, turp gibi altına doğru yol alan, karanlıklarda
kalan nefistir. Bu nefsin insanları başkasının hakkına, hukukuna, ırzına,
namusuna hiç değer vermeyip hayvanları bile şaşırtan davranışlar sergilerler.
Böylesi bir nefsin terbiyesi,
koşuma alıştırılmak istenen acemi ve yoz atın terbiyesinden daha zordur.
Bunların yapışacakları, tutunacakları kurtuluş ipi “la ilahe illallah’tır”.
Böylelerini Kelime-i Tevhide alıştırmak lazımdır. Ola ki Kelime-i Tevhidin
ateşi kalplerini sarmış kirleri, pislikleri yakar, kül eder de o külün içinde
gül biter. Bunların gördüğü nurun rengi mavi olur.
2. NEFS-İ LEVVAME: Levmeden,
kınayan nefis. Bu mertebedeki nefis, kötülüğü emreden, sürekli kötülüğe sevk
eden güdüden kurtulup, bir kötülük yaptığı zaman, kendisini kınama ve sorgulama
kabiliyetine ulaşan, kendisini çok çok kınayan nefistir. Adını Kur’an-ı
Kerim’de “kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim ki (dirilip)
hesaba çekileceksiniz” meailindeki ayette geçen “levvame” kelimesinden alır. Bu
mertebedeki nefsin zikri, ismi celal (Allah) olup, tecellisinin rengi sarıdır.
3. NEFS-İ MÜLHİME: Kendisine,
iyiliklerin ve kötülüklerin neler olduğu ilham edilip, hayrı şerri teşhis eden
ve kötülüklerden sakınan nefis Kur’an-ı Kerim’de ”nefse ve ona bi takım kabiliyetler
verip iyiliklerini ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki” buyurulur. Bu
nefis mertebesi de adını ayetteki ”fe el hemeha” kelimesinden alır ve bu
mertebenin tecelli rengi “kızıl” olur. Nefs-i Mülhimenin zikri “hu”dur.
4. NEFS-İ MUTMEİNNE: İyice
inanmış, şüpheden arınmış, Hakk ile tatmin olmuş nefis. Buna vicdan da
diyebiliriz. Bu mertebedeki nefiste adını şu ayetlerde geçen “mutmein”
kelimesinden alır: ”Gönlü imanla dolu olduğu halde, inkara zorlanan kimse
müstesna, inandıktan sonra Allah’ı inkar edip, gönlünü kafirliğe açanlara Allah
katından bir gazap vardır. Büyük azapta onlar içindir” “ey mütmain olmuş,
huzuru bulmuş nefis, sen O’ndan, O senden razı olarak rabbine dön (seçkin)
kulların arasına katıl ve cennete gir” bu mertebenin zikri “hakk” olup rengi
siyahtır.
5. NEFS-İ RADİYE: Bu nefis,adını
“ey Allah’tan razı olan nefis..” ayetindeki raziyeden alır. Allah’tan razı olan
nefis demektir. Allah’ın her hükmünü sağlık olsun, hastalık olsun, her
tecellisini büyük bir teslimiyet ve tevekkül ile karşılayan nefistir ki zikri
hayy olup tecelli rengi yeşildir. Yeşil murat rengidir. Bu mertebe ve renkle
salikin mana iklimine bahar gelir, gönül alemi renklenir, çiçeklenir, güllük
gülistanlık olur.
6. NEFS-İ MERDİYYE: Adını bi
önceki mertebede geçen ayetteki ”merdiyye” kelimesinden alır. Bu mertebedeki
nefis de, Allah’ın rızasını kazanmış nefis Allah kendisinden razı olmuş olan
nefistir. Bu mertebenin zikri kayyum rengi ise beyazdır. Bu mertebeye Ebubekir
mertebesi de denir.
Rivayete göre, Allah Rasulü, bir
sefer için orduyu techiz maksadıyla, ashabı yardıma teşfik eder. Hz. Ömer
“kardeşim Ebu Bekr, yardım hususunda beni hep o geçip duruyor. Bu defa malımın
yarısını getirip bağışlayayım da kardeşim Ebu Bekr’i geçeyim“ düşüncesiyle
malının yarısını getirip rasulullahın huzuruna arz ediyor. Birde ne görsün :
Ebu Bekr malının tamamını getirmiş. Görüldüğü gibi Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali
olmakta böyle olur. Böylesine yücelebilmek için böyle fedakarlıkların,
böylesine bir mefkurenin eri ve hizmetkarı olmak gerekir. ALLAH RASULÜ, Ebu
Bekr’e “malının hepsini getirdin, peki evine ailene nafaka olarak ne bıraktın”
diye sorunca Ebu Bekr “Allah’ın Rasulünün rızasını bıraktım” der ve peşinden de
“Ya Rasulallah, Allah benden razı mıdır?” diye sorar. Allah senden razıdır..
Pekala ya sen Allah’tan razı mısın?deyince böylesine bir müjde ile sarhoşa
dönen mübarek .”ene razi, ene razi (ben razıyım, ben razıyım)” diyerek döne
döne , şakır şakır oynar. Hatta sema Ebu Bekr’in bu sevinç dönmesi ile
başlamıştır da denir.
7. Bu mertebeye Nefsi Zekiye veya
Kamile denir. Adını Kuranı Kerim’deki “nefsi kötülüklerden arındıran kurtuluşa
ermiş, kötülüklere gömende ziyan etmiştir” ayetinde geçen “Zekkaha”
Kelimesinden alır. Nefsin son mertebesi budur. İyice arınmış, gönlünde, ruhunda
leke kalmamış. Ruh, Allahtan geldiği gibi olmuş, masivadan kurtulmuş ve
muradına ermiştir. Nefsin iradesi yok olmuş, Allah’ın iradesinden başka ortada
bir şey kalmamış Nefis, fenafillah, bekabillah duraklarını aşmış, hak ile hakk
olmuş ve mutlak sukûnu bulmuştur.
Bu mertebedeki nefsin zikri
Kahhar olup rengi renksizdir. Burada ki zikrin Kahhar ism-i şerifi olması da
manidardır. Bu şekilde Allahın kendi özünden başka her şeyin fani olacağı,
mevcut her şeyin helake uğrayıp yalnız zatının baki kalacağı, bunların
(masivanın) helakinin de yüce Rabbimizin “kahhar” ismi şerifi vasıtasıyla
meydana geleceği ifade edilmektedir.
0 comments :
Yorum Gönder