Soru: Hocam! Bendeniz esmâ-ül hüsna üzerine bir
çalışma yaptım ve Allah’ın güzel isimlerini öğrendim. Ama her birsinin gerçek
anlamını belki henüz vâkıf değilimdir. Bu sohbetimizde hepsini tek tek ele
alamayız ama isterseniz El-Hayy ve El-Kayyûm isimleri üzerine duralım. El-Hayy
ismini bendeniz “ezelî ve ebedî bir hayat ile diri olan” şeklinde anladım. Bu
doğru mudur?
Ârif: Allah’ın en güzel
isimleri hakkında mülahazada bulunmak zat-ı âliniz ve bütün Müslümanlar için
faydalı olur inşallah. Allah-u Teâla, Hayy ve Kayyum’dur. O ölümsüz diridir.
Zâtıyla Hayy’dır. Hayatiyet O’ndan gelir. O’nun hayatiyeti gelip geçici
değildir. Üstelik Allah-u Teâla, bütün hayatların kaynağıdır. Kendisi hep
diridir. Allah’ın diri oluşu, yaratılmış varlıklarda olduğu gibi organik bir
canlılık değildir. Hayy, geniş anlamıyla hiç bir şeyden gâfil olmayan, hata
yapmayan, kâinatta kendisinden hiç bir şey gizli olmayan demektir.
Soru: Kur’ân’da Hayy ismi,
hangi bağlamda ele alınmıştır?
Ârif: Mümin
sûresinin 65. âyetinde Allah, Kendisinin “Hayy” olduğunu şu şekilde beyan
ediyor: “O, Hayy’dır. O’ndan başka ilâh yoktur; öyleyse dini O’na halis
kılanlar olarak hep O’na dua edin…” Allah, Müslümanlardan Kendisine içten bir
bağlılıkla dua etmelerini istemektedir. İşte Hayy ismi, bütün varlık âlemini
yoktan var eden, onların her türlü ihtiyaçlarını rahmetiyle gören,
Müslümanların dualarına cevap veren Allah’ın, vacip olan Zâtına münasip, bir
kutsî hayatı olduğunu ders verir.
Soru: Bu âyette canlılık
emareleri taşımayan putlara tapılmaması gerektiğine yönelik bir ikaz da var
mıdır?
Ârif: Aferin. Bu çok
önemli bir tespit. Çünkü Allah’a nispet edilen bütün lütuflar, öncelikle O’nun
hayat sıfatına sahip olmasıyla izah edilebilir. Hayy kelimesinin zıddı, ölü ve
cansızdır. Ölünün sıfatları ise, bilmemek, görmemek, işitmemektir. Cansız
varlıklar olan bütün putlardan bu hayatî özellikler beklenemez. Şu halde dua ve
ibadette de şirkten korunmak gerekir. Sadece Allah’a sığınmak ve O’ndan istemek
gerekir.
Soru: Gelelim El-Kayyûm
ismine.Bu ismi, “mahlûkları varlıkta durduran, Zâtı ile kâim olan” şeklinde
anlayabilir miyiz?
Ârif: Evet. Cenab-ı Hak,
Kayyûm’dur. Her şey O’na muhtaçtır. Her şey, O’nunla ancak kâimdir, vardır.
Cümle mahlûkat ve mevcudat kâimliğini, hayatî devamlılığını O’ndan alır ve O,
zat-ı ecel-i âlâ, mevcudat ve mahlûkatının kâim olması, hayatta kalabilmesi
için, her ne türlü ihtiyaç varsa onu dahî kâim kılan, hayatta tutan veya ayakta
tutan Allah’tır.
Soru: Bunu somut olarak
nasıl daha iyi anlayabiliriz?
Ârif: Örneğin insan
vücudunu düşünelim. İnsanın vücudunun ayakta durabilmesi ve fonksiyonlarını ifa
edebilmesi için, insan nefes alabilmeli, yemek yiyebilmeli, su içebilmeli ve
hareket edebilmelidir. Ayrıca iç organlarımızda ölen hücrelerin tekrar
yenilenmesi gerekir. Bütün bu hayatî ihtiyaçları karşılayan işte Allah’ın
kayyumiyetidir.
Soru: Yani demek
istiyorsunuz ki kayyumiyetin sahası maddî, manevî cümle mevcudatı içine alacak
kadar geniştir. Bu bağlamda El-Hayy ve El-Kayyûm isimleri arasında sanki sıkı
bir bağ varmış gibi geldi bana. Ne dersiniz?
Ârif: El-Kayyûm
ismi, her şeye sirayet eder, bütün âlemi ve varlığı içine alır ve dolayısıyla
varoluşsal boyutuyla bütün kevnî hakikatler ve ilâhî isimler bununla kâim olur,
geçerlilik kazanır. Kayyûmluk, bizzat Hayy’ın bir sıfatı olduğuna göre,
el-Kayyûm her durumda el-Hayy’a eşlik etmiştir. Hiç şüphesiz el-Hayy ismi,
kendilerine sirayet ettiği için, her şeyde hayat bulunduğu sabit olmuştur. Şu
halde, her şey “Hayy” yani “diri” olduğu gibi, aynı şekilde her şey,
kendilerine kayyumluk sirayet ettiği için kâimdir.
Soru: Ama kayyumiyetin
sırrında sanki bir yönüyle yok edilenin anında yeniden hayatiyet bulması gibi
ilginç bir devamlılık var. Buna mesela hücrelerde görmek mümkün. Ne dersiniz?
Ârif: Bu da doğru bir
teşhis. Hakikaten kayyumiyetin mahiyetinde hem yok etme, hem de yeniden var
etme sırrı vardır. Bunu idrak eden bir mümin, El-Hayy ve El-Kayyûm isimlerinin
mazharına nail olur, manevî derecesi artar ve kendini Allah’a daha yakın
hisseder. Bu iki ilahî ismi sürekli olarak zikreden bir Müslümanın kalbinde
muhakkak ki yeni ilham kaynakları zuhur eder. Ancak şu hakikat da
unutulmamalıdır. Cenab-ı Hak, bir Müslümana bir lütfu olarak idrak kabiliyeti
veriyor, onu manen yüceltiyor ve onu hayırlı hizmetlerde istihdam ediyorsa, bu,
kişinin emeğinden ve tasarrufundan ziyade C. Hakkın tasarrufundandır. Yani
müminin manevî tekâmülü ve hizmet sahası bu iki esmanın tesiriyle zahir olur.
Soru: Bir Müslümanın bu
ilahî lütfu elde edebilmesi veya koruyabilmesi neye bağlıdır?
Ârif: Cenab-ı Hakk’a
ibadet, tevekkül, tam teslimiyet ve O’ndan razı olmuş halinin semeresi, her
zaman görülebilir. Kişi, her halükârda ve her zaman Rabbinden razı olacak,
O’nun rızasına muvafık hizmette bulunacaktır. Bu manevî tutum ve davranış,
kişinin kalıcı karakteri olması ile birlikte bu esmâ, kişide müsemma haline
gelir.
Soru: Yani tam olarak
bundan ne anlamalıyız? Ne demek “”esmâ, kişide müsemma halini alır”?
Ârif: İstersen bu soruna
Peygamberimizin (sav) Rabbinden rivayet ettiği hadis-i kutsilerden birisiyle
cevap vereyim. “…Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni,
ona farz kıldığım şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya
devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği
kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu
dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti
mi onu himayeme alır, korurum…”[1]
Soru: Vay canına. Şimdi
anladım. Demek ki esmâ, bir Müslümanın zihninde, kalbinde ve ruhunda hayatiyet
bulur ve o kişi de esmâ’ya uygun olarak kulluk görevini ihlâsla yerine getirir
ise onun en büyük dostu Allah olur. Bu durumda Allah, sevdiği kulunu her
yönüyle korur. Doğru mu?
Ârif: Aynen. Evladım! C.
Hak, Kur’ân’da “Beni anın, ben de sizi anayım”[2] demiyor mu? Diyor. O halde O’nu,
El-Hayy ve El-Kayyûm gibi en güzel isimleriyle analım ve bu isimlerle O’na dua
edelim. Bunu günlük hayatımızda, iş yaparken dahî sürekli olarak ve hem de
çokça yaptığımızda Allah bizleri hem dünyada, hem de ahirette inayetiyle
felaha, saadete ve huzura eriştirecektir.[3] İşte akıllı ve şuurlu Müslümanlar,
onun için esmâ-ül hüsna’yı öğrenmeli, manalarını anlamalı ve O’nun isimlerine
layık olacak bir hayat yaşamalıdır vesselâm.
[1] Buhârî; Rikak: 38.
[2] Bakara:152.
[3] Enfal:
45. Nur: 37.
0 comments :
Yorum Gönder