Bu dünyadan kimler geldi, kimler
geçti.Kimisi dünyasını ve ukbasını berbat eyledi, kimisi dünyasında sıkıntı,
meşekkat ve her türlü eziyete sabır ederek
ahirete imanla göçüp gitti..Kimileri iman etti, iman edilmesi gerekenlere iman
etti ve ahiretlerini abad etti, kimileri ahireti unuttu asıl hayatlarını harab
ve berbat etti.
Her gün beş vakit namazımızda okuduğumuz Fatiha
süresinde bildirilen,
اِهْدِنَا
الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ
الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّ۪ينَ
Hidayet eyle bizi doğru yola, O kendilerine nimet
verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna
değil.(Fatiha, 6-7)
Şimdi kendimize soralım!
İstikamet üzerine yaşayıp, kendilerine nimet verilenlerden
mi olacağız yoksa gazaba uğrayanlardan veya doğru yoldan sapmışlardan mı
olacağız?
Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s) Efendimiz şöyle buyuruyor.
الكَيِّس
مَنْ دَانَ نَفْسَهُ ، وَعَمِلَ لِما بَعْدَ الْموْتِ ، وَالْعَاجِزُ مَنْ
أَتْبَعَ نَفْسَه هَواهَا ، وتمَنَّى عَلَى اللَّهِ الأماني
“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için
çalışandır. Âciz kişi de, nefsini hevasına tâbi kılan ve Allah’tan dileklerde
bulunup durandır (bunu yeterli görendir)” (Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 67)
İstikamet tasavvuf yolunun ana unsurudur. Çünkü tasavvuf
söz ile özü Allah’ın yoluna bağlama yolu yani istikamet yoludur.
"Doğruluk (istikamet) her türlü saadetin kaynağı ve
bütün bir kemâl'in temelidir. Doğruluk bütün mükemmelliklerin sebebi olan
kalbin saflaşmasıdır. Bu saflaşmanın her ne kadar takva ile gerçekleşmesi
mümkün ise de, yalandan kaçınma olan doğruluğun ve istikametin, kendi başına
üstünlüğüne ayette ayrı bir cümle halinde yer verilmiştir" (Tefsiri
Cemâleddin el-Kâsımı, Mehâsinu't-Te'vil, XIII, s., 4922.)
Doğruluk (istikamet)a insanın Allah'a karşı yerine
getirmek için önceden verdiği bir söz, bir misak ve bir ahiddir. insan bu
yaradılış ahdine vefa gösterdiği ölçüde sadıktır; sadakatın mükâfatı da Allahu
teala nın rızası ve cennet olarak verilecektir.
إِنَّ الَّذِينَ
قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ
يَحْزَنُونَ
أُوْلَئِكَ
أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Rabbimiz Allah’tır” deyip de istikamet üzere dosdoğru
yolda yürüyenler için ne bir korku vardır ne de onlar üzüntü çekeceklerdir.
İşte onlar, cennet ehlidir. Amellerinin karşılığı olarak orada ebedî
kalacaklardır.” (Ahkaf, 13-14)
İstikamet yolunda olmak için istikamet sahibi kâmil
insanlarla beraber olmalıyız.
İstikameti nasıl koruyacağız? İman edip sırat-ı
müstakimden nasıl ayrılmayacağız? Rabbimiz şöyle buyuruyor.
يَا
أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ
“Ey inananlar! Allahu teâlâ'dan korkun ve özü-sözü doğru
olanlarla beraber bulunun.” (Tevbe, 119)
Doğruluk bir misâktır, kulluk ahdidir: Ahde vefa ve
sadakatın mükâfatı hem dünyada hem âhirette verilecektir. Sıddıkların
özellikleri ana hatlarıyla açıklanmıştır. Bunlar; sabır, itaat, infâk,
istiğfar, ihlâs, takva, haya, emanet gibi özelliklerdir.
Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmamız istenmektedir.
Efendimiz (s.a.s.), Hud süresi nazil olduktan sonra bu
sürenin Kendisini ihtiyarlattığını ifade etmiştir. Kendisine hangi ayet diye
sorulunca ise فَاسْتَقِمْ
كَمَا أُمِرْتَ “Emrolunduğun
gibi dosdoğru ol” (Hud, 112) ayeti kerimesini işaret etmiştir. (Kur’an Yolu,
Türkçe Meal ve Tefsir, c. 3, s. 195)
“Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm fermân etmiş ki: شَيَّبَتْن۪ي سُورَتُ هُودٍyani
sûre-i Hûd’daki فاَسْتَقِمْ
كَماَ اُمِرْتَ*
[Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!] âyeti beni ihtiyarlattırdı. Çünki ehemmiyeti
azîmdir (çok büyüktür). İstikāmet-i tâmmeyi (tam dosdoğru olmayı) emrediyor.”
(Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 161)
Doğruluk; düşüncede, sözde, niyette, iradede, azimde,
vefâ ve amelde doğruluk şeklinde tezâhür eder. Bütün bunların kaynağı, Kur'ân
ve Sünnet'tedir. Öte yandan, düşünce ve eylem birliği doğruluğun esasıdır.
Düşüncede ve inançta tam manasıyla İslâm'a yönelinmedikçe ve İslâmî hükümlere
teslim olunmadıkça davranışların doğru olması mümkün değildir. Doğru olan ahlâk
Hz. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın ahlâkıdır; bunun dışında doğru bir
yol yoktur. Zira Rasûlullah (s.a.s.) "dosdoğru ol" mesajı ile
"Hûd sûresi beni kocattı" diye buyurarak doğruluğun önemini ve insana
yüklediği sorumluluğu ifade etmiştir (Kadı Beydâvî, Envârü't-Tenzîl, I, 580;
Elmalılı Hamdi Yazn, Hak Dini Kur'ân Dili, IV, 2829) Yine O, "Beni Rabbim
en güzel şekilde terbiye etti." (el-Münâvî, Feyzu'l-Kadir şerhu
Camii's-Sahih, 310) buyurmuştur.
Süfyan b. Abdullah es-Sakafî, Allah Resûlü (s.a.s.)’e
gelerek: "Ya Rasûlullah bana İslâm'ı öyle tanıt ki, senden başka birine
sorma ihtiyacını duymayayım" deyince, Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
قل امنت بالله فاستقم
قل امنت بالله فاستقم
"Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol."
(Müslim, İman, 62; Ahmed b. Hanbel, III, 413). Başka bir hadis-i şerifte de
"Doğru olunuz, kurtuluşa erersiniz" (İbn Mâce, Tahâre, 4, Dârimî,
Vudu', 2) buyurulmuştur.
İbn Abbâs (r.a.), huzuruna gelip nasihat isteyen Osman
b. Hâdır el-Ezdî’ye şöyle der:
“Allah’a karşı takvâ sahibi olmaya ve dâimâ istikâmet
üzere bulunmaya dikkat et. Kur’an ve sünnete uy, bid’atçi olma!” (Dârimî,
Mukaddime 19)
Rabbımız Allah(c.c), bizleri istikâmetten ayırmasın. Bu
ümmeti; vatan ve milletimizi gazaba uğramış, sapık, bâtıl ve yanlış yollara
düşenlerden eylemesin!..""Amin""...
Selam ve dua ile
0 comments :
Yorum Gönder